19 Ocak 2009 Pazartesi

Blade Runner


Blade Runner {Bıçak Sırtı}

- Karanlık Bir Gelecekte -

Bilim-Kurguyu çok severim ve “Blade Runner” filmini irdelemeden önce çok düşündüm. Stanley Kubrick’ten “2001: A Space Odyssey” mi yoksa Ridley Scott’an “Blade Runner” mı diye. Açıkçası “2001: A Space Odyssey” çok daha cazip gelirken “Blade Runner”ı neden izlemediğimi ve bu zamana kadar bu filme neden bu kadar önyargılı yaklaştığımı düşündüm. Bu bilim kurgu başyapıtı son kurgusu ile 64. Venedik Film Festivali'nde son derece ilgi çekici bir programla izleyicilerin karşısına çıktığını ve festivalin merakla beklenen "Geceyarısı Filmi" olduğunu duydum. İçimde uyanan bu merak hissi her geçen gün daha da artıyordu ki, İngiltere’nin genetikten evrime kendi alanlarında uzman bilim adamları sinema tarihinin kült bilim kurgularını inceledi. Aralarında Yıldız Savaşları, Yaratık, Matrix, Terminatör gibi serilerin de bulunduğu film listesinin galibi, 1982 Ridley Scott yapımı Bıçak Sırtı oldu. İkinciliği Stanley Kubrick’in 2001: Uzay Macerası alırken bilim adamları George Lucas’ın Yıldız Savaşları serisinden İmparator’u üçüncü seçti. Peki, Bıçak Sırtı neden en bilimsel film oldu? Sorunun cevabını değerlendirmeye katılan, Londra King College’ın öğretim üyesi hücre biyologu Stephen Miller verdi ‘’Bıçak Sırtı’nda insan nedir, biz kimiz ya da nereden geliyoruz gibi yıllardır tartışılan bilimsel sorulara değiniliyor ve cevap aranıyor’’. Bıçak Sırtı’nın konuyu ne kadar iyi sonuçlandırdığı da bilim adamları için çok önemli değil, önemli olan en iyi soruları sorabilmiş bilim kurgu olmasıymış.

Gelelim filmimize… Günümüzde Oscar’ı ne zaman alacağı hemen her film çektiğinde konuşulan Ridley Scott’ın kuşkusuz en derin filmidir “Blade Runner”. 1982 yapımı film, çekildiğinde gişede tamamen zarar etmiş, pek çok eleştirmen tarafından da iyi eleştiriler almamıştı. Her ne olduysa üzerinden yıllar geçtikçe filmin değeri anlaşılıp, bilim-kurgu sinemasında “kült”ün karşılığı haline geldi. Philp K. Di.k’in “Do Androids Dream of Electric Sheep?” adlı kitabından uyarlanan film; kitabın hayranlarıyla filmin hayranları arasında uzunca süren tartışmalar da süregelmiştir. Filmin vizyona girmesine kısa bir süre kala hayatını kaybeden yazar, filmin senaryosunu okumuş ve Ridley Scott’un kitabın aksine daha Hollywood usulü bir aksiyonun temeline oturttuğu hikâyeyi oldukça beğendiğini açıklamış.

2019 yılında dünyamız bilinmeyen bir sona doğru gitmekte, teknoloji gelebileceği en üst düzeye gelmiştir. Hatta insan kılığında “replicant” adı verilen robotlar üretilmiştir. Bu gelişmiş robotlar insanların yararına kullanılmaktadırlar. Rick Deckard kendisine daha sakin bir hayat kurmak isteyen bir polistir. Bu sırada dünyada başıboş dolanan replicantları “emekliye ayırma” görevi Rick Deckard’a düşer. Blade Runner, Ridley Scott’un en derin filmi diye boşa demedik. Hakikaten çok katmanlı bir yapıya sahip. Hikâyesi bakımından salt bir bilim-kurgu iken, polis memuru Deckard’ın “suçlu”ları arayışı açısından tam bir dedektiflik filmi, kaotik-karanlık atmosferi ve karakterleriyle de tam bir film-noir görünümünde. Atmosfer demişken film, bana göre sinema tarihinde oluşturulan en iyi atmosferlerden birine sahip.

Karanlık-boğucu atmosferi, doğmayan güneşi, hiç durmadan yağan yağmuru, sokaklardaki suçu, dev binaları ve gelişmiş teknolojisiyle “son”a giden dünya tasviriyle tamamen post-apokaliptik bir görünümde. Dünya, her ne olduysa, bildiğimiz dünya olmaktan çıkmakta ABD sokaklarında ABD’liden çok Uzak Doğu’lu dolaşmakta, şehre dev gökdelenler heybetiyle hâkim olmakta ve marka olarak sadece Coca-Cola yer almaktadır. Tüketim toplumu gelebileceği son noktadadır artık. Ridley Scott, hem görsel olarak hem de mecazi olarak karanlık bir dünya tasvir eder. Bu karanlık dünyada, insanlar çaresiz bir şekilde yalnızlaşmış, teknoloji bir bakıma faydalı olacağına onlara zarar verir olmuştur ve etrafa zarar verebilecek replicantlar dünyada dolaşmaktadır. Tamamıyla insan gibi olan bu robotlar, kendi yaratıcılarının peşini düşmüşlerdir. Yaratıcılarına yaşamanın sırrını öğrenmek için peşine düşerler ve sinema tarihindeki en etkileyici yaratıcı-yaratılan ilişkisini izleriz. Replicantların elebaşı Roy Batty ile Rick Deckard arasında nefes kesen bir kovalamaca yaşanır. Ve sinema tarihindeki en şaşırtıcı ve unutulmaz bir final sahnesiyle Blade Runner farkını ortaya koyar. Deckard ile replicant arasında yaşanan diyalog ve filmin kafalarda soru işaretleri bırakan finali tüm filmin anlatmak istediğini açıklar gibi. İnsanlar ne için yaşar? Madem öleceksek neden yaşarız? Hangimiz gerçekten yaşıyoruz ki? Film, bu soruları sorarken geleceğin yalnızlaşmış insanını temsil eden Deckard’ın bir android olan Rachael’e olan aşkını da sorgular. Kokuşmuş bir şehirde umuda dair hiçbir “ışık” yoktur. Ridley Scott’un bu karanlık evreninde.

“Korku içinde yaşamak bayağı bir şeymiş, değil mi? İşte köle olmak da öyle bir şey.” (Roy Batty)

“Öyle şeyler gördüm ki siz insanlar inanamazdınız. Orion’un üzerinde ateş almış saldırı gemileri. C ışınlarının Tannhauser kapısı yanında karanlıkta parlayışını seyrettim. Bütün bu anlar zaman içinde yitip gidecek tıpkı yağmurdaki gözyaşları gibi. Ölme zamanı.” (Roy Batty)

Bana göre gelmiş geçmiş en iyi bilim-kurgu filmi olan “Blade Runner”, bilim-kurgu sineması açısından bir mihenk taşı niteliğindedir. Kendisinden sonra çekilen insan kılığındaki robot filmleri(The Terminator, T2) başta olmak üzere, oldukça karanlık umutsuz gelecek tasvirindeki dedektiflik filmlerine( Dark City, Strange Days) kadar bilim-kurgu türünün birçok alt türüne kaynak olmuştur. Aksiyon olarak da oldukça iyi sahneler barındıran filmde, filmi pek beğenmese de, Harrison Ford kanımca en iyi performanslarından birine imza atmış ve gelmiş geçmiş en “cool” karakterlerden birine hayat vermiştir. Ford’un yanı sıra Rutger Hauer de filmde kendisini adeta aşmıştır ve mükemmel bir performansa imzasını atmıştır. Tüm bunların yanında özellikle atmosfer ve filmin gidişatına bire bir uyuşan Vangelis’in müzikleri filmin etkisini daha da artırır. Özellikle finaldeki bestesi, filmin unutulmaz finalini daha da unutulmaz bir şekle sokar.

13 Ocak 2009 Salı

Slumdog Milionaire

Son zamanlarda izlediğim ve beni etkileyen film yoktu sanırım tabii dün akşam “Altın Küre” ödüllerinde "En İyi Drama", "En İyi Yönetmen", "En İyi Senaryo", "En İyi Müzik" kapan ve onlarca festivalde değişik kategorilerde bol ödüllü “Slumdog Milionaire” dışında! Bir kere filmin senaryosu olağanüstü! Oyunculuk, mekânlar, anlatım şekli ve gizem…

Fakir ama onurlu, aşık ama gözüpek bir gencin müthiş yarışma serüvenini ve yaşamını anlatan Slumdog Millionaire aldığı ve alacağı tüm ödülleri hak eden bir film. Senaryo ödülü alması çok önemliydi. Hızlı Hint müzikleriyle Müzik dalında da rakiplerini geride bıraktı. Ama şüphesiz büyük ödüller sonra geldi: Danny Boyle, müthiş gözünü Bombay'a taşıyarak yönetmen ödülünün sahibi oldu. En İyi Drama ödülü de geldi.

Jamal Malik Mumbai'nin gecekondu mahallelerinden birinde yaşayan 18 yaşında bir yetimdir. Hindistan'da katıldığı bir bilgi yarışmasında 20 milyon rupe kazanmasına sadece bir adım kalmıştır.

Şovun o gecelik bitmesinin ardından Jamal, eğitimsiz olan birinin bu kadar büyük başarıyı ancak hile yoluyla gösterebileceğinden şüphelenilip tutuklanır. Ama yarışmadaki her sorunun cevabıyla o gece Jamal'ın inanılması zor gerçek hikayesi ortaya çıkacaktır. Fakat sadece bir soru gizemini korur...

4 Altın Küre Ödüllü, 15 ödül ve 11 adaylığı olan film, IMDB'nin top 250 listesinde

Limon Ağacı (ETZ LIMON)

16 Ekim Perşembe, 13.30 LİMON AĞACI (ETZ LIMON)... Film Ekimindeyiz! Arkadaşım sağ olsun yurtdışında olduğum için bilet alamamıştım. İki tane biletinin birini benimle paylaştı. Gerçekten festivale her sene yoğun talep oluyor. Film'de güzel filmdi gerçekten Filistin ev İsrail münakaşasını mizahi dille anlatan başarılı film. Bol ödül aldığını da sonradan öğrendim. Tavsiye ederim efendim... Filimin konusu şöyle ki;
İsrail ve Filistin arasındaki duvarın İsrail tarafına, İsrail Savunma Bakanı için bir villa inşa ettirilir. Bu inşaatın sonucunda Filistinli dul bir kadın olan Selma'nın limon bahçesi, ulusal güvenliği tehtid edici unsur olarak tanımlanıp bahçenin ortadan kaldırılması kararına varılır.

Bunun üzerine Selma hakkını aramak için bir avukat tutar. Limon bahçesini kaybetmemek için savaş verirken Selma, avukatına aşık olur. Bu sırada davası da uluslararası bir boyut kazanıyordur ve Selma'nın hayatı her geçen gün daha da karışıyordur.

2008 yılında Berlin Film Festivali'nde dünya promiyeri gerçekleştirilen Limon Ağacı, Panorama İzleyici Ödülü 'nün de sahibi olmuş ironik ve iyimser bir dramdır.

12 Ocak 2009 Pazartesi

Gauchos De Acero

Youtube'un son ünlülerinden. Arjantinli “Gauchos De Acero” beni hayrete düşürdü. Bacak kadar veletler, Iron Maiden, Black Sabbath, Sepultura çalıyorlar. Biz daha üniversite birden beri kendi grubumuzu kuracak, konsere çıkmakmışız da... Bravo “Gauchos De Acero”!
· “gaucho” İspanyolca, gözü açık, kurnaz, kıvrak zekâlı anlamına gelen bir kelimedir.
Emilio (gözlüklü olan) şu an 16 yaşında, Agustin (13) ve Martin (12) ( pokemon tişörtlü olan) yaşındalar.

Bazı youtube videoları şu adreste;
Blues Jam; http://www.youtube.com/watch?v=2--fx8bmjo4
Sepultura - Refuse/Resist; http://www.youtube.com/watch?v=tvitcfagr6w
Iron Maiden - The Trooper; http://www.youtube.com/watch?v=s_4agxtho7w
Black Sabbath - Paranoid; http://www.youtube.com/watch?v=_fb-nwtazb8
Slipknot - Sic (maske olayı eğlenceli olmuş); http://www.youtube.com/watch?v=fuwvuosxmty
Iron Maiden - Hallowed Be Thy Name; http://www.youtube.com/watch?v=kqz3rgp7mge
Soda Stereo (Arjantinli bir rock grubu)- Musica Ligera; http://www.youtube.com/watch?v=xaowh-j9oc8
Emilio'nun gitar solosu 2005 yılında 13 yaşındayken; http://www.youtube.com/watch?v=s-zzqjob5xy
Emilio davul solosu; http://www.youtube.com/watch?v=chicnzzbfwq
Emilio başka bir davul olayı; http://www.youtube.com/watch?v=gx6wr8e_gxw
Obra La Biblia - vox de lai guerra (küçüklükten beri dinledikleri bir grup); http://www.youtube.com/watch?v=72gm5zs_2t0
Pappo - Sucio y Desprolijo ; http://www.youtube.com/watch?v=b6eobndhbq4
Gauchos - cosquin rock metal festivalinde pappo grubunun sucio y desprolijo şarkısını cover olarak çalarken; http://www.youtube.com/watch?v=v9rjvmpsjq4
V8 - Destruccion; http://www.youtube.com/watch?v=oipa1rw2nlo
Horcas - Tus Hijos; http://www.youtube.com/watch?v=exgok1xpawu

web siteleri; http://gauchosalta.blogspot.com/
http://www.myspace.com/gauchosdeacero
Burdan grup ile ilgili fotoğraflara ve kritiklere ulaşabilirsiniz.

10 Ocak 2009 Cumartesi

Tom Cruise ‘Valkyrie’ ile dönüyor

Dünyanın en fazla kazanan sinema oyuncularından Tom Cruise son yıllarda sinema kariyerinden çok bağlı olduğu ‘Scientology Tarikatı’yla gündeme geliyordu. Ben Stiller’ın bol Hollywood yıldızlı filmi ‘Tropik Fırtına/ Tropic Thunder’daki konuk oyunculuğunu saymazsak sinemalara en son ‘Arslanı Kuzulara/ Lions for Lambs’ ile uğrayan Cruise, bir buçuk yıl aradan sonra, Bryan Singer’ın merakla beklenen son filmi ‘Valkyrie’ ile beyazperdeye dönüyor. Gösterimi daha önce birçok kez ertelenen film, ilk gösterimini 26 Aralık’ta yapıldı.



İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’e düzenlenen başarısız bir suikastın perde arkasını anlatan filmde, Cruise, ana karakter Claus von Stauffenberg’i canlandırıyor.
Film çekimler sırasında Alman Hükümeti tarafından protesto edilmiş ve Berlin’de yapılacak çekimlerinin bir kısmı askıya alınmıştı. Yönetmen Singer daha sonra Alman Savunma Bakanlığı’ndan aldığı izinle çekimlere devam etmişti.

‘Valkyrie’de Cruise dışında Eddie Izzard, Tom Hollander, Bill Nighy, Thomas Kretschmann, Terence Stamp, Tom Wilkinson, Kenneth Branagh, David Bamber gibi çok önemli oyuncular da yer alıyor.

En son Micahel Mann imzalı 2004 yapımı ‘Collateral’ filmindeki performansıyla olumlu eleştiriler alan Cruise’un ‘Valkyrie’ ile iyi bir performans sergilediği öngörülüyor.


Yönetmen Singer, ilk çıkışını 90’ların unutulmaz filmi ‘Olağan Şüpheliler/ The Usual Suspects’ ile yaptı. Daha sonra ‘X-Men’ ve ‘X2’ ile olumlu eleştiriler alan Singer son olarak ‘Superman Returns’u yönetmiş ve önceki filmlerine göre, film daha vasat bulunmuştu. Son yirmi yılın en usta yönetmenlerinden kabul edilen Singer, bir sonraki Superman filmi için hazırlıklara başladı.

Last.fm Nedir? Yenir mi?

Last.fm Player
“Müzikte sosyal devrim!”
Hiç düşündünüz mü, internetin günümüzde bu kadar çok tutulmuş olmasının ve gerekli görülmesinin nedeni nedir diye? Bu sorunun bence iki cevabı var: Birincisi, insan hayatını kolaylaştırıcı etkisi; ikincisi ise insan ihtiyacı olan paylaşım! Bugün birçok kaliteli paylaşım siteleriyle karşılaşıyoruz. İnternet artık her türlü paylaşımın göz bebeği haline geldi. Aklınıza her ne konu geliyorsa, onun paylaşımını -çoğunlukla- internette görebiliyoruz. İletişim olsun, alışveriş imkanları olsun, arkadaşlıklar olsun.
Bir de bu paylaşım konularının çeşitli türleriyle karşılaşıyoruz. İnsanlar artık öyle fikirler üretiyorlar ki, “Kullanıcıların gönderdiği resimlerle hiç vazgeçemeyeceği bir oyun sitesi tasarlayalım” gibi saçma görünen fikirlerle devasa sosyal siteler ortaya çıkartıyorlar (şuan öyle bir site yok sanırım, yeni uydurdum zaten). Bu sitelerden biri de http://www.lastfm.com.tr (Sitenin asıl adresi http://last.fm; bu da demek oluyor ki site, evrensel bir site).

Yazılım incelemesi beklerken site incelemesiyle mi karşılaştınız ? İşin doğrusu, last.fm player, bu sitenin bir yazılımı. Fakat yazılımı anlayabilmeniz için önce sitenin ne işe yaradığını, amacının ne olduğunu bilmek gerekir. Amacı anlatırken zorlanacağım gibi; ama lütfen anlamaya çalışın! Eğer last.fm bugün benzer proje olan Audioscrobbler'den destek alıyor ve onbinlerce üyeye sahipse, sitenin kullanıcı için güzel bir amacı da var demektir.
Last.fm Nedir?

Bir müzik önerme sistemi olan last.fm'i ilk olarak internet üzerinden yasal bir radyo hizmeti olarak düşünün. Fakat diğer radyo hizmetlerinden farklı olarak, şarkı aralarında reklam olmuyor, geveze radyo sunucularını da dinlemek zorunda kalmıyorsunuz. İstasyonunuzu sanatçı ismi veya etiketine göre seçebiliyorsunuz. Ayrıca, dinlediğiniz parçalar kullanıcı profilinize yansıtılıyor ve en çok neler dinlediğinize göre analiz ediliyor. Daha sonra, dinlediğiniz şarkılara veya tarzınıza göre diğer last.fm üyeleriyle tanışabiliyor, onları arkadaş listenize ekleyebiliyor; arkadaşlarınızın kişisel sayfalarına yorumlar yazabiliyor ya da onların sizin sayfanıza ve günlüğünüze bir şeyler yazmasını sağlayabiliyorsunuz. Eğer internet siteniz varsa, last.fm listelerini sitenize ekleyebiliyorsunuz, bu listeler (cici deniyor) sayesinde sitenize girenler, sizin en son dinlediklerinizi, dinleme listenizi görebiliyor veya sizin çoğunlukla dinlediğiniz şarkılardan oluşan radyo istasyonunuzu dinleyebiliyor ve saire.



Bence Last.fm'in bu özelliklerinin yanında en çok ilgi çekeni, müzik hazinenizin gelişmesi. Müzik çevrelerinde olası bir diyalogdur:
- Fools Garden'in Lemon Tree'si nasıl abi, biliyorsundur onu
- Biliyor muyum yo bilmiyorum ne ki o yenir mi?
- Abi yuh yani müzisyen adamsın, nasıl bilmezsin...
Sanki müzisyen adam her türlü grubu bilir, bilmek zorundadır gibi iğrenç bir tartışmanın içinde bulursunuz kendinizi. Ama bilmiyor olmak ayıp değil, öğrenirsiniz sorun değil. İşte bu durumda yardımımıza ilk koşan last.fm player! Sanatçı ismi veya etiket girin ve dinlemeye (öğrenmeye) başlayın

Last.fm'e üyelik

Merak etmeyin, herhangi bir foruma veya siteye üye olur gibi üye olacaksınız. Ama dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var. http://www.lastfm.com.tr sitesine ilk girdiğinizde site hakkında birkaç bilgi öğreneceksiniz. “Kayıt yaptırıp profil alın” linkine tıkladıktan sonra üye olun ve hesabınıza girin. Kullanıcı ayarlarına girin ve aşağıdakilere dikkat edin:

* Genel sekmesinden saat kuşağı ve ülkeyi mutlaka doğru olarak ayarlayın! Şarkıları skroplarken saat farkı nedeniyle dinlediğiniz şarkıların üye hesabınızda görünmemesi gibi bir problemle karşılaşabilirsiniz. Skroplamanın ne demek olduğunu ileride anlayacaksınız.
* Eğer internet bağlantınız zayıfsa, Web Sitesi sekmesinden Görünüm Tercihleri'nde “Daha az resim, lütfen”'e çentik atın.
* Diğer kişisel bilgilerinizi ve tercihlerinizi doğru olarak girmeye özen gösterin. Bu hem arkadaşlarınızı ararken size kolaylık sağlayacak, hem de tercihlerinize göre hizmet eden bir siteyle karşılaşacaksınız.

Evet, üyeliğiniz ve ayarlarınız bu kadar Şimdi sıra geldi last.fm player'i tanıtmaya.
Last.fm Player Ne İşe Yarar?


Programı depomuzdan çekip kurun. Çalıştırdığınızda ilk olarak sizden last.fm üyelik bilgileriniz istenecek. Bu bilgileri girdikten sonra bir karşılama mesajı göreceksiniz ve sizden sanatçı ya da etiket ismi girmenizi isteyecek.



Girdiğiniz zaman program isteğinize göre bir radyo istasyonu açıyor ve istasyonda çalan şarkıları dinlemeye başlıyorsunuz, baştan sona kadar! İyi de böyle bir şey nasıl yasal olabiliyor? Bir radyo nasıl yasal bir şeyse öyle yasal oluyor. Normal radyolarda olduğu gibi şarkıları seçemiyorsunuz; ama beğenmediğiniz bir şarkı çaldığında değiştirme hakkınızın olması gibi bir avantajı var.



Programın menüsünü bir gözden geçirelim:

* Profilim: Last.fm hesap bilgilerinizi burada görebileceksiniz. Profil resminiz, istasyonlarınız; son çaldıklarınız, sevdikleriniz, engelledikleriniz, etiketleriniz ve dahası..
* Tavsiye: Dinlediğiniz şarkıları last.fm arkadaş listenizdeki arkadaşlara tavsiye edebilirsiniz.
* Etiket: Dinlediğiniz şarkıları etiketleyebilirsiniz. Mesela Dream Theater'in Home şarkısına “bomba şarkı” diye bir etiket pek güzel olur
* Sevdim: Şarkı hoşunuza gittiyse buna mutlaka tıklayın. Şarkı sevdiğiniz şarkılar listesinde görünmeye başlayacak ve “istasyonları(m)”dan “sevdiğim parçalar”ı seçerseniz, “sevdim” diye işaretlediğiniz veya işaretlediğinize benzer şarkılar çalmaya başlıyor.
* Engelle: Şarkıyı beğenmediyseniz engelleyin ki bir daha o ve benzeri şarkılar çalmasın. Engelledikleriniz engellenenler listesinde görünecek.
* Dur: Buna tıkladığınızda şarkıyı değil, istasyonu durdurmuş oluyorsunuz.
* Geç: Ama buna tıkladığınızda istasyonu değil, şarkıyı geçmiş oluyorsunuz

Last.fm player'da bir istasyon açtıktan sonra çalan şarkı hakkında bilgi edinebiliyorsunuz: Şarkı, albüm ve grup ismi; etiketler, benzer sanatçılar ve şarkıyı en çok dinleyen last.fm üyeleri.
Last.fm player Bunlardan mı İbaret?

Değil. Sitemize ve profilimize geri dönelim. Arkadaş aramak, onları arkadaş listenize eklemek veya davet etmek için sitenin üst tarafında yer alan “Kullanıcılar” sekmesini kullanın. Teklifinizi kabul eden arkadaşlar Last.fm Player'da görünecekler. Daha sonra, last.fm player'dan şarkı önerisinde bulunmak istediğinizde arkadaş listenizi kullanabilirsiniz. Bu arada sitede arkadaş gruplarına katılabilir, siz de grup kurabilirsiniz.



Dinlediğiniz parça bilgileri sizin üye hesabınıza kaydediliyor demiştim. Herhangi bir last.fm üyesinin sayfasına girdiğinizde yan tarafta sizinle müzik zevki bakımından uyumunuzu ölçen bir istatistik göreceksiniz. Kafa denginizi bulmak için çok yararlı. Fakat Last.fm, diğer taraftan komşularınızı da belirleyebiliyor. Yani sizin yerinize müzik zevkinizin çok iyi olduğu arkadaşları buluyor. Last.fm player'da Komşularım istasyonunu açarak onların müzik zevkine göre şarkıları dinleyebilir ve Profilim başlığında yer alan Komşularım seçeneğinden en çok 50 komşunuzun üye isimlerini liste halinde görebilirsiniz.

http://www.lastfm.com.tr/user/orkhano

9 Ocak 2009 Cuma

Domino


Fazla Sanatsal başlıklı yazılarımda sizinle uçuk kaçık fotoğraflarımı paylaşacağımı söylemiştim… Şimdi gelelim dominolara. Domino çocukluğumdan buyana severek oynadığım salon oyunudur. Sizinle paylaşacağım fotoğrafımı da bilgisayarınıza wall yapabilirsiniz. Fatih arkadaşıma teşekkür ediyorum gerçekten yine güzel iş çıkarmış ve bazılarımız bu “gizemli” oyunla ilgili hiçbir şey bilmiyor ya da sadece ismini duymuşlukları vardır. Sizler için dominonun kısa tarihini ve nasıl oynanacağını da anlatayım.
Domino, iki ya da daha çok kişi arasında "pul", "kart", "domino" gibi adlar verilmiş 28 tane dikdörtgen, yassı taşla oynanan bir salon oyunudur. Her taşın bir yüzü enlemesine çizgiyle ikiye ayrılmış ve üzerine sayılar tıpkı zarda olduğu gibi, boş kareyle belirtilen 0-0 'dan 6-6 'ya kadar noktalarla işaretlenmiştir. Oyunda amaç uç sayıları ortak olar taşları eşleştirerek dizmektir. Örnek verilecek olursa, 6-1 taşı ile 1-5 taşı, birler uç uca gelecek biçimde konulur.

3. yüzyıl'da ilk olarak Çin'de oynanmaya başlanan dominonun Avrupa'ya gelişi 18. yüzyıla rastlar. Toplam 28 taşla oynanır. Her oyuncu 7 taşla başlamaktadır. Kalan diğer taşlar Banka'da kalır. Eğer oyuncun elinde, oynayacağı taş yoksa, Banka'dan taş çekebilir. Domino oyunun başlangıcında, elindeki en yüksek çifte taş bulunan oyuncu birinci oynar. Her oyuncu tahtaya (masaya) taş koyarak oyuna katılır. Oyuna yeni taş sadece yerdeki karşılıklı taşa konabilir.

Örneğin, ilk oyuncu 4:1 oynadıysa, sonraki oyuncunun koyacağı, taşın bir yanında 4 ya da 1 bulunması gerekmektedir. Eğer oyuncunun elinde koyabileceğı taş yoksa, Banka'dan taş çekmesi gerekir. Sonra sıradaki oyuncu oynar. Banka'da taş kalmadıysa ve oyuncu oynayamaz'ise sırasını kaçırır. Oyun biter nezaman oyuncular'dan birisi 7 skor kazanır (skor verililr her kazanılan dönge için). Nezaman bir oyuncu ya da bir takım kazanırsa 50, 100, 250 veya 500 skor oyun bıter ve skoru yapan oyuncu ya da takım oyunu'da kazanmış olur.

Issız Kedim

Evet, uzun zaman oldu bu filmin hikâyesini duyalı. Bazı arkadaşlarım iki, bazıları üç-beş kere izlemelerine rağmen bu filmden doyamadıklarını söyleyip, övüp bitiremiyorlardı. Bende inat ettim izlemeyeceğim dedim! Neyse uzun zaman olmuştu zaten sinemaya gitmeyeli. En son Film Ekiminde “Limon Ağacını” izlemiştim sinema’da. Adından da beli olduğu gibi Ekimden bu yana sinemada herhangi bir film izlememiştim. Bu sinema hasretini yeni yılda doğru kişiyi bulup da elinden tutup sinemaya götüreceğim güne kadar beklediğimi düşünüyorsanız haklısınız öyle oldu ama gidip de onunla duygusal bir film çekeceğime, salya sümük akıtacağımıza korkunç bir filmde bana daha sıkı sarılmasını düşünüyordum. Yâda komik bir filmde içtiği kolasını gülerken suratıma püskürtmesini… Neyse saat 20.10 seansına uygun bulduğum Issız Adam için bilet aldığımda filmin hikâyesini ve film üzerine yapılan yorumları artık nerdeyse ezberlemiş durumdaydım. Film başladı ve bitti ama yanımdaki teyze o kadar ağladı ki, bir an benim de gözlerim dolmuştu… Filmde Alplerin “Ayrılmak istiyorum” dediği ana kadar her şey güzeldi özellikle yemek sahnesi. Ha unutmadan söyleyeyim, filim sevişmesini bilemeyenler için de bir kaç ipucu veriyor. Türk insanının damarından giren yönetmenimiz “Babam ve Oğlum” üzerine “Ulak” yaptı baktı ağlamıyor millet üzerine romantik bir şey yapalım dedi. Ağızdan ağza dolaşan “halk arası reklam” derim ben buna ki, filmi yeni bir rekora götürüyor sanırım. 159 sinema salonunda 9 haftadır 2.143.420 izlenen filme biz de katkıda bulunduk… gnctrkcll’i de ailece seviyoruz bu arada! Film başladı ve bitti… Aklımda kalanlar o döneme ait güzel şarkılar ve Ada'nın söylediği bir cümle vardı…

''Karda donuyorsun, uyumak tatlı geliyor ama öldüğünün farkında değilsin...”


P.S Filmde sıkılmadan dinlediğimiz şarkıların isimlerini sizinle paylaşma gereği duydum ve o "ünlü" şarkının da klip versiyonunu. İyi seyirler efendim...

Michel Fugain - C'est un beau roman (Fransızca şarkı)
Hümeyra - Tutsana Ellerimi
Nil Burak- Yalnızım Ben
Sezen Aksu - Tükeneceğiz
Anlamazdın 1976 (Ayla Dikmen)


8 Ocak 2009 Perşembe

The Tale of Despereaux

23 Ocak 2009'da ülkemizde gösterime girecek Despero (The Tale of Despereaux) fragmanıyla şimdiden benim çok ilgimi çekti açıkçası. Şimdiden sinema salonlarındaki gelecek programlar arasındaki afişler arasında yerini alan filmin dünya prömiyeri 19 Aralık 2008’de yapıldı. Fragmanı sizlerle paylaşıyorum. Animasyon sevenlerin kaçırmaması gerekiyor. İyi seyirler efendim…



Filmin kısa özeti...
Küçücük bedeni ve kocaman kulaklarıyla gözleri açık doğan Despereaux, diğer farelerin aksine bıçaktan ve kediden korkmayacak kadar cesur ve hayalleri büyük olan bir faredir.

Kendini bir centilmen olarak tanıtan ve macera dolu hikayeleri okumayı öğrenen Despereaux, kendi dünyasının dışını da keşfetmek ister ve bir insan olan Prenses Pea ile arkadaş olur.

Sonunda diğerleri onun yaptıklarından dolayı başlarına bela olacağından korkar ve Despereaux kendi dünyasından sürgün edilir. O da onu beladan kurtaran ve onun gibi dışlanmış kedi Roscuro ile arkadaş olur. Despereaux'un daha okuduğu hikayelerdeki gibi yaşayacak bir hayatı vardır.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Fazla Sanatsal!

Genelde kendi fotoğraflarımı yayınlamayı sevmem ama "fazla sanatsalları" dışında tabii ki de! Hata yeni bir başlık bile oluşturdum "Fazla Sanatsal" diye. Ara sıra uçuk kaçık bir az da ilginizi çekebilecek hiç de fotojenik olmayan tipimle karşınızda olmayı hedefliyorum. Bu arada gördüğünüz bu fotoyu şekilden şekle sokan Fatih arkadaşıma da teşekkür borçluyum. Eline sağlık arkadaşım...



5 Ocak 2009 Pazartesi

Kombi

"Pahalı Doğalgaz Faturası Üzerine Yapılmış Bir Başyapıt..." Evet, arkadaşlar son zamanlar herkesin ortak sorunu sanırım. Sağ olsun devlet "baba" yine dayadı ekstra %25’le faturaları. Sanırım üzerine biz de birer belgesel yaparız artık. Helal be ama hoş olmuş komik olmuş, durum açık ve net. İzleyin, izletin bu çocukları herkese…

3 Ocak 2009 Cumartesi

Samsara (Trailer)



Yapmış olduğumuz kısa filmin, kısa fragmanını blogumda yayınlamak gereksinimini duydum millet! Gerçekten gerçeküstü bir şey olmuş…


Samsara bir döngüdür. Başladığın yere geri dönmek. Ölümle yaşam arasındaki kapılar. Birinci hayattan ikincisine geçiş... İkincisinden üçüncüsüne... Ve bu felsefe üzerine kurulmuş bir çocuğun başından geçen zaman ve rüya karmaşası hikâyesi... Hiç bir yere kaçamazsın çünkü başladığın yere geri döneceksin!

Facebook Grubu

Bardakçı Hoca İşbaşında!

“Cin çıkarmaya çalışan Bardakçı Hoca, bardaklarıyla cin çıkarıyor.” Evet, herkesin bir tarzı var değil mi. Biz de böyle denedik arkadaşlar, piyasaya bu şekilde girmeye çalıştık. Basıldık, masıldık ama yaptık bir şeyler. Cinleri çıkmadı adamın ama hasta iyileşti vallah. Bu olayı canlı yaşamak isteyenler irtibata geçebilirler benimle. Bir seneden uzun bir zaman oldu bırakalı ama sizin için bir güzellik yaparım. Önceden randevu almanız şart. Artık baaayanlar üzerine çalışıyoruz onu da duyurayım buradan. Bu özel haber biraz tiksindirici olabilir ama siz sakın görüntülere aldırmayın bile Bardakçı Hoca bardaklarla nazik davranır bu sizi mutlu eder:)! O bir doktor! Halkın hocası!



Black Cat Production © 2007

Vermeyiz, Alırız!

“Evet, o geceyi iyi hatırlıyorum… Çekimler bittikten sonra sabahın altısında uydum ve 3 saat sonra kalktığımda burun boğaz tıkanmış durumdaydı... Ama “Haymooo” ağabeyimizin müthiş, harikulade ve fevkalade yere göğe sığmayan destansı (God Father gibi bir şey) bir oyunculuk sergilemesinin ardından bu iş büyüdü ve BLACK CAT PRODUCTION stüdyolarında "amatör" bir şekilde kurgulandıktan sonra yılbaşı özel gösterimiyle "HAYMOOO FUN CLUB" üyeleri için gruba sokuldu... İyi eğlenceler ve iyi seyirler dilerim efendim” dedim bir zamanlar… 2007 senesini 2008 senesine bağlayan günlerde. Nerdeyse koca bir sene sonra “Vermeyiz, Alırız” videosunu Şak ve Yudolfun saçma sapan ama hiçbir zaman unutamayacağım “Almancasıyla” sizin beğeninize sunuyorum! Faho abi seni seviyoruz!



Black Cat Production © 2007

Mimlemeyenin Çocuğu Olmazmış!

"Mimlemek" blog kullanıcılarının ortaya çıkardığı bir tür "sobelemek" oyunu. Amaç ise diğer blogcu arkadaşını mimleyip onun hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak. Lafı daha fazla uzatmadan ben de ebeliğimi savıp başkalarını mimleyeyim.


Mimliyorum, mimledim, mimle beni yoksa ağlarım! Mimle beni mimleyim seni! Mimlemeyenin çocuğu olmazmış! Mimleyen evde kalmazmış! Mimle ki mimlenesin! Gibisinden değişik “atasözleri” uydurdum götümden… Hayatımda ilk kes mimlenmenin vermiş olduğu hisse kapılarak kopyala yapıştır yaptım ve soruları yanıtlıyorum ki, bir "kedi" beni mimlemiş ben de bu mimlemeyi durduruyorum çünkü şuan mimleyecek kimsem yok… Yok, eğer kurallarda mimleyeni mimleyebiliyorsak mimleyeceğim kişi de belli… mim mim mim...
1.En sevdiğiniz kelime nedir? Kırmızı
2.En nefret ettiğiniz kelime nedir? “Hadi Orkhan seni bekliyoruz!”
3.Sizi ne heyecanlandırır? Sıcak “yerler”
4.Heyecanınızı ne öldürür? Soğuk “yerler”:)
5.En sevdiğiniz ses nedir? Ruhuma işleyen sesler…
6.Nefret ettiğiniz ses nedir? Telefonumun alarmı
7.Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? Bebek bakıcısı
8.Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz? Hafıza okumak gibi… Oh sanırım bu fazla doğal oldu…
9.Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz? Tarzan
10.Nerede yaşamak isterdiniz? Avustralya ıssız çöllerinde
11.En önemli kusurunuz nedir? Önemli, önemsiz kusurluyum mutluyum…
12.Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi? Bana yapma denen şeyi yapmam…
13.Kahramanınız kim? Yok öyle bir şey
14.En çok kullandığınız küfür nedir? Am, göt, yarak, sik, taşak beşlemesinden oluşan her şey.
15.Şu anki ruh haliniz nasıl? Salak, şaşkın
16.Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? Anı yaşa, hızlı yaşa “yaşlı” öl:)
17.Mutluluk rüyanız nedir? Rüya içinde rüya görmek
18.Sizce mutsuzluğun tanımı nedir? Ekim, Kasım ayları…
19.Nasıl ölmek istersiniz? Uyumak bir daha uyanmamak gibi olsa iyi olur efendim…
20.Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın size kapıda ne söylemesini istersiniz? Seni bekliyoruz ağabey kaç yıldır ya!

Vivaldi’ ye Modern Yorum

Children Of Bodom gitaristlerinden Alexi Laiho ile Roope Latvala Vivaldi - Four Seasons (Dört Mevsim Konçertosu) nun Summer (Yaz Mevsimi) bölümünü elektro gitar ile çalarak Vivaldiye modern bir bakış sunmuşlar. Gerçekten çok harika olmuş izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum!

Aczimendi Headbangers

Arkadaşlar geçenlerde paylaşım sitelerinde gördüğüm “Aczimendi Headbangers” videosunu sizinle paylaşmadan yapamayacağım… Gülmekten nerdeyse altıma işeyecektim! Yalnız hoca efendi insanları gaza getirerken suratındakı ifadeyi kaçırmayınız. Küçük bir bilgi de benden olsun, videoda çalan şarkı "Dope" grubundan "Die MF Die". Yani "Die mother fucker die mother fucker die!"

Kınıyoruz!!!



Filistin’de yaşananlar malum. Bütün değerleri çiğneyen İsrail saldırılarının çok tehlikeli boyutlara ulaştığını belirtildi. Saldırıların kadın, çocuk ve yaşlılar dâhil yüzlerce masumun hayatına mal olduğunu kaydetti.
Saldırılar nedeniyle Gazze'de zaten kötü olan insani şartların daha da kötüleşti. Yardım malzemelerinin ulaştırılmasında da sorun yaşanıyor.
Gazze Şeridi'nde süregelen dramın kelimelerle ifade edilemeyeceğini, saldırıların uluslararası yasalarla güvence altına alınmış olan yaşama hakkını, diğer insan haklarını ve bütün insani değerleri ihlal ettiğini gözler önünde! İsrail’i Kınıyoruz! Savaşa dur diyoruz! İnsanoğlu bu kadar acımasız olamaz!

Sarı Kedim Benim!

Onunla tanışmam bir tesadüf müydü neydi bilmiyorum ama işaretler vardı... Bundan eminim... Tüm oklar tek bir yönü gösteriyordu çünkü...



Özellikleri:

Kedilerin en güzeli... Bundan eminim. Siyah kedileri sever, mayışır yanına… Gerçi siyah kedi de az mayışmıyor ama:) Biraz yaramaz gerçi ama… Sırıtan kedi. Sürekli sırıtır. Karanlıkta yola abdestsiz-besmelesiz mi çıkılmış, boğazına atlar adamın, ama boğmacasına değil aklını başından almacasına. Bayılır ayılırsın ki aklin gitmiş büsbütün, adini unutmuşsun. Salyan sümüğün sicim gibi akmaya başlamış. Eli ayağı soğuk kedim… Sarı kediyi arıyoruz! Sarı kedi kucağımda oturuyor blog yazıyor:) Ben de onu seyrediyorum. Büyük bir zevkle kedinin mırıltısını dinliyorum. Şimdi, her yer karanlık sarı kedimi sarmalamış durumdayım:) Soru sormazsan konuşmaz kedim. Konuştuğunda da tüm dertlerimi unuttuğum an! Rahatlatır beni konuşmasıyla! Kedim benim! Kedim benim! Kedim benim! Seviyorum sarı, pis kedimi!