21 Ekim 2009 Çarşamba

Religulous (İlahi Komedi)

Religulous (İlahi Komedi)


Larry Charles
ABD
2008

"Din ile dalga geçmeme gerek yok, o zaten kendi kendiyle dalga geçiyor."

film hakkında

Politik komedyen Bill Maher ve Seinfeld, Curb Your Enthusiasm gibi dizilerin efsane yaratıcısı Larry Charles birlikte kolları sıvamış ve ortaya uzun zamandır gördüğünüz en komik, en zeki ve en sorgulayıcı belgesel çıkmış. İlahi Komedi’de Maher, Kudüs’ten Vatikan’a, Hollanda’ya ve Salt Lake City’ye geçerek karşılaştığı insanlarla Tanrı ve inanç üzerine sohbet ediyor. Keskin yorumlama kabiliyeti ve sınır tanımayan espri anlayışı ile tanınan Maher bu ilginç ruhani yolculuğa her zamanki açık sözlülüğünü ve kendine özgü mantığını getiriyor. Sorduğu sorular beklenmedik her türlü tepkiyi yaratırken, her biri basit bir ‘soru-cevap’dan çıkıp eğlenceli diyaloglar halini alıyor. İşin başında Maher ve Charles olunca, ortaya konan sosyal eleştiri din adına her türlü şiddet ve hoşgörüsüzlüğün estirildiği bir dünyaya güçlü bir alternatif sunuyor.

yönetmen hakkında

Larry Charles 1956, Brooklyn doğumlu. 70’lerde stand up komedyen olarak sahneye çıkıyordu. Seinfeld, Curb Your Enthusiasm, Mad About You, Dilbert ve Entourage gibi çok başarılı dizilerde yazar, yapımcı ve/veya yönetmen olarak rol aldı. Charles, senaryosunda Bob Dylan’ın katkısı bulunan Masked And Anonymous (2003) ile ilk uzun metraj filmini tamamladı ve 2006 senesinde Borat’ı yönetti. İlahi Komedi en son filmi.

27 Eylül 2009 Pazar

The Imaginarium of Doctor Parnassus

The Imaginarium of Doctor Parnassus, Terry Gilliam'ın yardımcı senaristlik ve yönetmenlik yaptığı, 2008 yılında çekilen bir fantastik filmdir. Charles McKeown filmin senaryosunun yazılmasında yardımcı olmuştur. Christopher Plummer, Tom Waits, ve Heath Ledger filmin başrollerinde yer almışlardır. Ledger, filmin çekimleri tamamlanmadan ölmüştür. Bunun üzerine de yönetmen Terry Gilliam çekimleri bir süreliğine durdurma kararı almıştır. Johnny Depp, Jude Law ve Colin Farrell, Ledger'ın oynadığı Tony rolünü devam ettirdiler. Filmin 2009 yılıda gösterime girmesi planlanmaktadır.

3 Temmuz 2009 Cuma

Amon Amarth



1992 yılında Stockholm'un bir banliyosu olan Tumba'da kurulan Amon Amarth, o günden bugüne Avrupa'nın sayılı metal grupları arasında yerini aldı.

Amon Amarth'ı aynı türde müzik yapan diğer gruplardan ayıran en belirgin özellikler arasında akılda kalıcı melodiler ve epik şarkı sözlerinin yanısıra şarkılarında Viking mitolojisinden bolca yararlanmaları sayılabilir.

İlk dönem demo kayıtlarının ardından ilk çıkışını "Sorrow Throughout The Nine Worlds" albumuyle yaptı. Daha sonra unlu plak şirketi Metal Blade ile anlaşma imzalayan grup "Once Sent From The Golden Hall" albumunu yayinladi. Ayni yil davulcu Martin Lopez'in Opeth'e katılmak üzere gruptan ayrılmasıyla yerini Fredrik Andersson aldı. Bu da kadrodaki son değişiklik oldu.

Daha sonra Amon Amarth sırasıyla 1999 ve 2001 yıllarında "The Avenger" ve "The Crusher" albümlerini yayınladı. Aynı dönemde yoğun bir turne programına giren grup 2002 yılında tekrar studyoya girerek 'Versus The World' albümünü piyasaya çıkardı. Bu albümden hemen sonra 3 Amerika ve 1 Avrupa turnesine çıkan Amon Amarth'ın canlı performansı metal camiasinda adından söz ettirmeye başladı. Yoğun turne programı sonunda Amon Amarth'ın o güne kadar listelerde en üst sıraya yükselen albümü 'Fate of Norns' yayınlandı. Bu albümün arkasından grup gittikçe yukselen bir populariteye sahip oldu,aynı yıl içerisinde yayınlanan ve fanlarına bir teşekkür niteliğindeki DVD çalışmaları "Wrath of The Norseman" grubun sıkça sözü edilen canlı performanslarının en önemli detaylarını içermektedir.
2006 Ocak ayında grup bir sonraki albümleri 'With Oden On Our Side' üzerinde çalışmaya basladı.aynı yıl içerisinde yayınlanan bu albüm Amon Amarrth'ın en güclü ve çok satan albümü oldu.

Ve nihayet Vikingler 2 yıllık yoğun tur döneminden sonra 2008 ilkbaharında yeni albümlerinin kayıdı için tekrar stüdyoya girdiler. 2008 eylül ayının sonunda yayınlanan "Twilight of The Thunder God" grubun yukselen popularitesinin son adımı oldu.

Bu albüm sonrası efsane turlar arasında yerini çoktan almış olan Slayer önderliğindeki "Unholly Alliance Tour "un 2008 ayağında kendilerine yer bulan grup bu turnenin ardından 19 Temmuz Pazar gunu bir kez daha turk fanlarıyla buluşmak için Türkiye'de olacak.

http://www.amonamarth.com
http://www.myspace.com/amonamarth

Kreator




Ekstrem metalin öncülerinden sayılan ve yatattıkları sound ile özellikle Thrash müzik areanAsında kendilerine farklı bir yer bulan Alman Thrash metlinin öncülerinden KREATOR Uni-Rock 2009 kapsamında 18 Temmuz akşamı birkez daha Türk fanları ile buluşuyor .
1985 te çıkan albümleri Endless Pain ile başlayan ve 2009 yılında çıkardıkları ve çıktığı günden beri metal müzik listelerinin zirvesinde kalan ve Kreator fanları arasında en iyi albümlerinden biri olarak yerini alan HORDES OF CHAOS la devam eden 25 yıllık thrash metal yolculuğu tüm hızı ve heycanı ile devam ediyor .

Grup çıkarttğı albümler , yarattığı farklı thrash soundu ve etkileyici ahne performanları ile metal sahnesinin en büyük gruplarından biri olduğunu defalarca ispatlamıştır ve bunu Türk fanları ile birkez daha paylaşmak için 17 Temmuz akşamı UNI-ROCK 2009 sahnesinde yerini alacak .

KREATOR

Miland "Mille" Petrozza : Gitar, Vokal
Sami Yli-Sirniö : Gitar
Christian Giesler : Bass
Jürgen "Ventor" Reil : Davul

http://www.myspace.com/officialkreator
http://www.kreator-terrorzone.de

Arch Enemy

Isvec metalinin dev grubu ARCH ENEMY, 17 TEMMUZ CUMA GUNU UNIROCK FESTIVAL`DE !!!

UNIROCK FESTIVAL bu yil, Avrupa death metal sahnesinde cigir acan ve Blue Jean Headbang tarafindan `2008 yilinin en iyi grubu` secilen ARCH ENEMY`yi agirlamaya hazirlaniyor.

ARCH ENEMY, 1996 yilinda Carcass gitaristi Michael Amott ve Hohan Liva tarafindan kuruldu. 2000 yilinda karizmatik vokalist Angela Gossow`un katilimiyla birlikte bugune
kadar 7 studyo albumu yayinlayan grup, tum dunyada sayisiz kapali gise konserler verdi ve bircok prestijli festivalde sahne aldi. Ozellikle vokalist Angela Gossow`un benzersiz vokali ve muthis performansi ARCH ENEMY`yi turun diger gruplarindan farkli bir yerde konumlandiriyor.

Türkiye`de uzun suredir genis bir hayran kitlesi tarafindan sabirsizlikla beklenen ARCH ENEMYnin UNIROCK FESTIVAL kapsaminda verecegi bu essiz konseri kacirmayin.

ARCH ENEMY:
· Angela Gossow − vokal
· Michael Amott − gitar
· Christopher Amott − gitar
· Sharlee D'Angelo − bas
· Daniel Erlandsson − davul

ARCH ENEMY DISKOGRAFI:

· 1996: Black Earth
· 1998: Stigmata
· 1999: Burning Bridges
· 2001: Wages of Sin
· 2003: Anthems of Rebellion
· 2005: Doomsday Machine
· 2007: Rise of the Tyrant

http://www.archenemy.net
http://www.myspace.com/archenemy

UNIROCK OPEN AIR 2009


İstanbul geçtigimiz yıl yeni bir festival ile tanıştı; UNIROCK OPEN AIR.

20-22 Haziran tarihleri arasında Parkorman`da düzenlenen ve aralarında TESTAMENT, OPETH, DARK TRANQUILLITY ve ORPHANED LAND gibi uluslararası metal müzik arenasının dev isimleriyle birlikte ülkemizden başta PENTAGRAM ve MALT olmak üzere toplamda 20 civarında grubun performans sergilediği UNIROCK OPEN AIR FESTIVAL, 10,000 kişiye yaklaşan katılımla kendi alanında bir rekora imza attı. UNIROCK FESTIVAL, yalnızca sahne alan grupların performanslarıyla değil aynı zamanda kurulan ses&ışık ve sahne sistemi, güvenlik, konaklama ve genel saha produksiyonuyle hard rock/heavy metal müziği temel alan organizasyonlar arasında yeni bir çığır actı.

Bir çok katılımcının `bugüne kadar düzenlenen en iyi metal müzik festivali` olarak nitelendirdiği UNIROCK FESTIVAL, 2009 yılında, 17-19 Temmuz tarihlerinde bu yıl yine dünyaca ünlü isimleri ağırlayacak. Su ana kadar UNIROCK FESTIVAL`DA sahne alması kesinleşen gruplar şu şekilde:

ARCH ENEMY
AMON AMARTH
KREATOR
PARADISE LOST
ROTTING CHRIST
FIREWIND
ve daha fazlası...

UNIROCK FESTIVAL, bu yıl İstanbul`un orta yerinde, Taksim, Beşiktaş ve Şişli`ye yürüyerek 10 dakika uzaklıkta bulunan KÜÇÜKÇİFTLİK PARK'ta gercekleşecek. Yaz sezonunda bircok farklı etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazırlanan KUCUKCIFTLIK PARK, içinde yiyecek-içecek alanlarını ve katılımcıların festival boyunca iyi vakit gecirmelerini sağlayacak bircok aktiviteyi barındıran yaklaşık 10.000 kişi kapasiteli bir `ACIKHAVA MEKAN` halini alıyor.

Gelişmeler, mekan bilgisi, yiyecek-icecek fiyatlari ve sahne alacak diğer gruplar icin festivalin web sitesini ve myspace sayfasını takip edebilirsiniz. Indirimli biletler satista..

http://www.unirockfest.com
http://www.facebook.com/group.php?gid=49103892852
http://www.myspace.com/unirockopenairfestival

1 Nisan 2009 Çarşamba

2009'un Beklenen Filmleri

Coraline (Gösterim Tarihi: 6 Şubat, TR: 15 Mayıs)

Kadro: Henry Selick (Yön.), Neil Gaiman (Kitap), Dakota Fanning, Teri Hatcher, Jennifer Saunders, Ian McShane

Bekleme Sebebimiz: The Nightmare Before Christmas'ın yönetmeni Neil Gaiman'ın eserini alır ve uzun yıllardan sonra ilk kez uzun metraj bir animasyon projesine girişir de ilgi göstermez olur muyuz. Ne yazık ki, Henry Selick'in yurt dışında çok olumlu eleştiriler almış, evinin içinde alternatif bir dünyaya ve yeni bir aileye açılan bir kapı keşfeden Coraline'ın hikayesini anlattığı yeni filmini görmek için yerli izleyicinin Mayıs'a kadar sabretmesi gerekiyor.

Fast & Furious (Gösterim Tarihi: 3 Nisan)

Kadro: Justin Lin (Yön.), Paul Walker, Vin Diesel, Michelle Rodriguez, Jordana Brewster
Bekleme Sebebimiz: 2001 yapımı The Fast and The Furious, seksi kızlardan, fiyakalı arabalardan ve güzelim arabaların parçalandığı aksiyon sahnelerinden daha fazlasını sunmamış olsa da 2 filmin ardından çekirdek kadronun tekrardan bir araya getirilmiş olması yapımı ilgi çekici kılıyor. Serinin ilk filmini beğenmiş olanlar, parçalanan, uçan, patlayan arabaları (ya da yarış kızlarını) izlerken keyif alabilirler pekâla.
State of Play (Gösterim Tarihi: 17 Nisan)

Kadro: Kevin Macdonald (Yön.), Russell Crowe, Ben Affleck, Rachel McAdams, Helen Mirren

Bekleme Sebebimiz: Bir milletvekilinin gizlice birlikte olduğu yardımcısının öldürülmesi üzerine olayı araştıran gazetecilerin daha büyük bir gerçeği ortaya çıkardıkları politik-gerilim State of Play, David Morrissey, Bill Nighy gibi isimlerin oynadığı BBC yapımı başarılı tv dizisinden uyarlandı. The Last King of Scotland’ın yönetmeni Kevin Macdonald’ın bu kadroyla nasıl bir Hollywood yapımına imza attığını, filmin başarısız tv dizisi uyarlamaları arasında yerini alıp almayacağını merak ediyoruz.

X-Men Origins: Wolverine (Gösterim Tarihi: 1 Mayıs)

Kadro: Gavin Hood (Yön.), Hugh Jackman, Ryan Reynolds, Liev Schreiber, Taylor Kitsch

Bekleme Sebebimiz: Bryan Singer’ın X-Men filmlerinden tatmin olmamışlara ya da Brett Ratner’ın büyük hayalkırıklığı yaratan serinin son filmiyle ağzında buruk bir tat kalmış olanlara ilaç niteliğinde gelebilecek bir yapım. 3 filmdir yollarını gözlediğimiz Gambit’i dünya gözüyle beyazperdede izleyebilecek ve Sabretooth’u yeniden görecek olmamızın yanı sıra, Silver Fox, Deadpool gibi X-Men evrenine ait daha önce beyazperdede göremediğimiz başka karakterleri de görme şansına sahip olacağız.

Star Trek (Gösterim Tarihi: 8 Mayıs)

Kadro: J. J. Abrams (Yön.), Chris Pine, Zachary Quinto, Eric Bana, Anton Yelchin, Winona Ryder

Bekleme Sebebimiz: Birkaç kuşağı etkisi altına almış, Turist Ömer’e bile ilham kaynağı olmuş, gerek yeni oyuncularla çekilen yeni serileri gerek sinema maceralarıyla bilim-kurgu alanında kült mertebesine ulaşmış televizyon tarihinin en uzun soluklu serisinin yeniden sinemaya uyarlanmasından dolayı endişe etmiyor değiliz. Hollywood’un pek çok eski tv dizisini alıp ne idüğü belirsiz bir sürü film yaptığını düşünürsek haksız da sayılmayız. Ancak, son birkaç yılda yalnızca televizyona değil popüler kültüre de damgasını vurmuş, Dünya çapında bir fenomen haline gelmiş Lost gibi bir dizinin yaratıcısı J. J. Abrams’ın projenin başında oluşu işin rengini biraz değiştiriyor.

Angels & Demons (Gösterim Tarihi: 15 Mayıs)

Kadro: Ron Howard (Yön.), Tom Hanks, Ewan McGregor, Stellan Skarsgård, Ayelet Zurer
Bekleme Sebebimiz: The Da Vinci Code’un da “romanı kadar iyi olmayan filmler” –hatta basbayağı vasat da diyebiliriz- arasında yerini aldığını düşününce, Dan Brown’ın görece olarak daha iyi olan Angels & Demons romanının beyazperde uyarlamasının gene hayal kırıklığı yaratacağı düşüncesinden kendimizi alamıyoruz. Frost/Nixon sonrası Ron Howard’ın yönetmenlik becerileri mucizevi bir şekilde gelişmediyse bu filmden de pek hayır gelmeyecek anlaşılan. Ama romanın başarısının ve bünyesine Ewan McGregor’ı da katmış olmasının hatrına sinemanın yolunu tutabiliriz. Öyle ya da böyle gene tartışma konusu olacağı kesin. Vatikan’dan sesler yükselmeye başladı bile.

Terminator Salvation (Gösterim Tarihi: 21 Mayıs, TR: 5 Haziran)

Kadro: McG (Yön.), Christian Bale, Sam Worthington, Bryce Dallas Howard, Anton Yelchin
Bekleme Sebebimiz: McG ismi başta hepimizi endişelendirmedi değil; ancak lafımızı yutturmak için yönetmen özel bir çaba sarf ediyor gibi. Artık gelecekten günümüze gelip John Connor’ı kurtarmaya/öldürmeye çalışan robotlar yok. 2017 yılındayız ve nihayet 3 filmdir anlatıla anlatıla bitirilemeyen “kıyamet günü” sonrasında Connor’ın robotların dünyasında ayakta durmaya ve geriye kalan insan ırkını örgütlemeye çalışmasını izleyeceğiz. Christian Bale ise ne kadar iyi proje varsa hepsinde yer alan, kaliteli işlerin aranılan oyuncusu haline geldiği için yaş tahtaya basmamıştır umuyoruz ki.

Up (Gösterim Tarihi: 29 Mayıs, TR: 16 Ekim)

Kadro: Pete Docter, Bob Peterson (Yön.), Edward Asner, Christopher Plummer, John Ratzenberger
Bekleme Sebebimiz: Pixar imzasını taşıyor olması yeter de artar bile. Ben daha ziyade Monster vs. Aliens gibi pek de güçlü olmadığını tahmin ettiğimiz bir yapımla çıkagelen Dreamworks’ün yine yeni yeniden Oscar’ı Pixar’a kaptırıp kaptırmayacağını merak ediyorum. Fareydi, robottu derken Pixar bu sefer de aksi, suratsız 75 yaşındaki emekli bir amcayla çıkageliyor. Pixar’ın bize bir karakteri sevdiremediği görülmüş şey olmadığından bu yaşlı dedeye de bayılacağımız kesin.

Drag Me to Hell (Gösterim Tarihi: 29 Mayıs, TR: 3 Temmuz)

Kadro: Sam Raimi (Yön.), Alison Lohman, Justin Long, David Paymer
Bekleme Sebebimiz: Spider-Man’in ağlarına takıldığından beri Evil Dead’in yaratıcısı Sam Raimi başka bir projeyle ilgilenmeye fırsat bulamamıştı. Üstad 2000 yapımı The Gift’ten sonra ilk kez bir korku/gerilim filminin başına geçiyor. Bu bile yeterli bir sebep gidip görmek için. Film, gizemli yaşlı bir kadının genç bir kıza büyü yapıp hayatını cehenneme çevirmesini konu alıyor. Yalnız bankada çalışan kız kendisine kredi vermedi diye neden yaşlı teyzemiz kızcağıza büyü yapıyor, işte onu pek çözemedik.

Transformers: Revenge of the Fallen (Gösterim Tarihi: 26 Haziran)

Kadro: Michael Bay (Director), Shia LaBeouf, Megan Fox, Josh Duhamel
Bekleme Sebebimiz: Aslında ne gibi bir sebebimiz var bilmiyorum. Daha fazla robot görmek istiyoruz? Aksiyon sahneleri aklımızı çıkarsın, efekt sarhoşu olalım istiyoruz? Megan Fox’u uzun uzun seyredebilmek istiyoruz? Neden nolursa olsun, daha karizmatik robotlarla, daha detaylı ve pahalı efektlerle dolu bir film çektiğini söyleyen Michael Bay, ilk filmi öyle ya da böyle sevmiş olanlara daha fazlasını vaat ediyor şüphesiz.

Public Enemies (Gösterim Tarihi: 1 Temmuz, TR: 10 Temmuz)

Kadro: Michael Mann (Yön.), Johnny Depp, Christian Bale, Marion Cotillard, Billy Crudup
Bekleme Sebebimiz: Önümüzdeki kadroya bir göz atmak bile yeterli; Miami Vice ile beklentileri pek karşılayamamış, Michael Mann 3 yıllık bir aradan sonra bomba gibi bir projeyle çıkageldi. En iyi suç filmlerinden biri olan Heat'e imzasını atmış bir yönetmen, yanına Johnny Depp ve Christian Bale'i alıp Amerika’nın en ünlü gangsterlerinden John Dillinger'ın hikayesini anlatırsa o filmin iştahla beklenmemesi için hiçbir sebep yok. Üstelik, Marion Cottillard, Leelee Sobieski, Billy Crudup, Giovanni Ribisi'li kadroyu daha saymamıştım bile henüz.

Harry Potter and the Half-Blood Prince (Gösterim Tarihi: 17 Temmuz)

Kadro: David Yates (Yön.), Daniel Radcliffe, Emma Watson, Rupert Grint, Alan Rickman
Bekleme Sebebimiz: Kitap serisi sona erdiğinden beri fanların artık tutunacak başka dalları kalmadığı için geriye kalan 3 film (Deathly Hallows iki bölüm halinde çekilecek) ayrı bir önem teşkil ediyor. Bir de normalde Kasım 2008’de gösterilmesi gerekirken Temmuz 2009’a çekilen gösterim beklentileri daha da katmerledi. Her ne kadar David Yates, önceki filmde görsel olarak seriye çok şey katsa da serinin en derinlikli kitabı olan Order of the Phoenix için fazla yalapşap bir uyarlamaya imza atmıştı. Michael Goldenberg’ün kitabı harcamak için elinden geleni yaptığı senaryosunun da payı büyüktü elbet. Umalım da Yates, kitaplar arasında en az aksiyona sahip olan Melez Prens’e renk katmak için hayalgücünü zorlamış olsun.

Funny People (Gösterim Tarihi: 31 Temmuz, TR: 11 Eylül)

Kadro: Judd Apatow (Yön.), Adam Sandler, Seth Rogen, Leslie Mann, Eric Bana
Bekleme Sebebimiz: 99-2000 yılları arasında gösterilmiş ve ne yazık ki yalnızca 1 sezon sürmüş Freaks & Geeks dizisinin ekibi (Paul Feig, Judd Apatow, Seth Rogen, James Franco, Jason Segel) yönetmen, yapımcı, senarist ve oyuncu sıfatlarıyla beyazperde de olsa karşımıza çıkmaya devam ediyorlar. Son birkaç yıldır The 40 Year Old Virgin, Knocked Up, Superbad, Pineapple Express, Forgetting Sarah Marshall gibi komedilere prodüktör ve yazar olarak imza atmış olan Judd Apatow’un son filmi Funny People ile kurdukları aile giderek genişliyor. Ekibe bu sefer Adam Sandler ve Eric Bana’nın katıldığını görmek çok sevindirici hele ki. Ayrıca Apatow’un bu sefer daha dram ağırlıklı bir filme imza attığı söyleniyor.

Inglorious Basterds (Gösterim Tarihi: 21 Ağustos)

Kadro: Quentin Tarantino (Yön.), Brad Pitt, Diane Kruger, Samuel L. Jackson
Bekleme Sebebimiz: Tarantino’nun çekiyor oluşu yetmiyorsa, kendisinin oluşturduğu, Brad Pitt'in başı çektiği Samuel L. Jackson'dan Mike Myers'a uzanan bu acayip kadro ilginizi cezbeder belki. Nazilerin işgal ettiği Fransa'da Nazileri öldürmekle görevlendirilen "The Basterds" isimli Amerikalı Yahudiler'den oluşan bir grup askerin hikayesini Tarantino tarzı içinde değerlendirdiğimizde ortaya çıkacak projeyi üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz. "Neden beklemeyelim?" daha uygun sanki bu projeye?

Beyazperde

23 Mart 2009 Pazartesi

Hapishane Filmleri Top 10


Arkadaşımız mekan olarak hapishanelerin seçildiği filmlerin bir listesini yapmış kendince. Söz konusu liste şöyle bir şeymiş:
10. Escape from Alcatraz
9. The Longest Yard
8. Blood In Blood Out
7. Kiss of the Spider Woman
6. Cool Hand Luke
5. American Me
4. Carandiru (Brezilya yapımı bu güzel filmin bahtsızlığı, yurdumun önüne ne koyarsan onu izleyen kofti sinefil gençliğinin bir başka Brezilya yapımı olan Tanrı Kent'e (best movie ever, 10 10 10!) şeklinde yaklaşıp, filme lüzumsuz bir görkem bahşetmeleri kaynaklıdır. Pek kimsenin bilmediği bu güzide film, bu listede de kendine bir basamak yukarıda yer bulabilirdi.)
3. The Green Mile (Stephen King uyarlaması)
2. In the Name of the Father (Bu filmin sonunda Daniel Day Lewis abimizin o bakışları karşısında kitlenmemek ve coşkusuna ortak olmamak mümkün değilken, Whiskey in the Jar'ı Thin Lizzy'nin meşhur ettiğini öğrenmemi sağlamıştı)
1. The Shawshank Redemption (Parliament Pazar Gecesi Sineması'nın armağını. Hiç beklemiyordum böylesi bir film olacağını. Yine bir Stephen King uyarlaması.)
kaynak ve filmlere dair vidyolar,

Burada

Bununla birlikte, pek tabii ki ben de varımcılığın zirve noktası olarak aynı listenin yerli versiyonunu da ben yapmaya çalışayım:

Hapishane Temalı Türk Filmleri Top 5'i

5) Uçurtmayı Vurmasınlar ("Ben işemedim, miki işediii!" Repliği hafızamda yer eden filmdeki Barış isimli küçük oğlan çocuğunu oynayan arkadaşımız daha sonra Kader isimli Zeki Demirkubuz filminde Zagor Volkan'ı canlandırmış. Ben gördüm)
4) Karılar Koğuşu (Kemal Tahir'in aynı isimli romanından uyarlama. Başrolde Kadir İnanır.)
3) 72. Koğuş (Orhan Kemal'in aynı isimli romanından uyarlama. Başrolde Kadir İnanır, sonunu söyliyim mi?)
2) Duvar (Yılmaz Güney'in suç işlemeyi düşünecek insanlara Oz'la birlikte izletilmesi gereken manyak filmi. İlk kez bundan seneler önce, o zamanlar normal antenle de izlenebilen Yunan devlet televizyonunda (ET1) izlemiştim. Filmi orcinal dublajıyla (türkçe olarak yani, yunanca alt yazı vardı) vermişlerdi. Pek sevinmiş, fakat filmin can yakıcılığı karşısında büzüşüp kalmıştım. Yaşım oldukça küçüktü. Belki de bu sayede hiç belaya bulaşmadım?)
1) Tatar Ramazan (Kerim Korcan abimizin romanından uyarlanan bu filmde de başrolde Kadir İnanır var. Delikanlılığın kitabı Aynalı Tahir'den çok daha önce yazıldı. İşte o kitabın birinci baskısı da budur!)

6 Mart 2009 Cuma

RECEP İVEDİKLEŞTİREBİLDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?


Gazete Habertürk - HT Pazar Yazarı Elif Key, Recep İvedik karakterini irdeledi ve İvedik'i sinema-tiyatro dünyasının ünlülerine sordu.

Yakışıklılık desen yok, para desen o da yok, tahsil yok, aile terbiyesi yok... Ama her türlü pislik mevcut... Belden aşağı espriler, geğirmeler, küfürler, yüksek sesle konuşmalar, hayvani kahkahalar, kıllı vücutlar, göz zevkini bozacak kadar rüküş kıyafetler... Ama halk seviyor onları ve onlara gülüyor. Peşlerinden milyonlarca kişi bakıyor, “acaba şimdi nasıl bir ayılık yapacak da kahkahayı basacağız” diye bekliyor ve o tam da o sırada pantolonunun içinde sıkışan iç çamaşırını çekiyor ve işte yine kahkahalar...

Kim bu insanlar? Siz deyin Recep İvedik, ben diyeyim Borat, siz bana internet Mahir deyin, ben size geçmişten Yavru ile Katip diyeyim... Beraberce listeyi uzatalım gitsin, ama bir yandan da düşünelim, bu teflon tava modeli (yanmaz yapışmaz, üstündeki yağa kire aldırmadan işine bakan) tiplere, insanlar neden bu kadar gülüyor, gülmeyenler neden gülmüyor? Yemekteyiz’deki yarışmacılardan daha kaba olmayan bu tipler, neden insanların bu kadar ilgisini çekiyor? “Ayy asla işim olmaz benim Recep İvedik’le, Mahir’le, Borat’la” demek işin kolay yanı mı?

SANAL ALEMİN KRALI
Recep İvedik’in “benim deee-naağ-ahm’da (DNA) çalışmak yok, kodum bozukkk”, şarja şarz, promosyona pramasyon demesi neden kimilerine uzak geliyor? İlk iki haftada 3.5 milyon kişi tarafından seyredilerek rekor kıran “Recep İvedik-2” filminin başarısı sanal alemde yankılanıyor. Facebook’ta onlarca Recep İvedik grubu açılıyor. Koskoca bir GSM markası “marka kimlik araştırması” yaptırıyor, sonuçlara göre bu GSM markası halktan uzak, kibirli çıkınca, halka yaklaşalım diye turuncu gömlekli, tavuk düşmanı adama koşuyor, çünkü o da herkes tarafından sevilmek, kullanılmak istiyor. Milyonlarca çoluk çocuk, Recep İvedik’i sinemada -belki de annelerinin babalarının izni olmadan- seyrediyor ve birbirlerini itip kakarak gülerken evde yapamacakları kadar Recep’leşiyor. Ailecek televizyon seyrederken herhangi bir öpüşme sahnesinde annenin babanın duvarlara baktığı, çocukların kikirdediği günler, yerini televizyona Recep İvedik çıktığı anda, “çevir şu kanalı” cümlesiyle geri dönüyor. Recep, filmde “K.kam geldi, acaba nereye s.çabilirim?” dediği için, artık öpüşme sahneleri bile aileleri bu kadar rahatsız etmiyor.
Bir başka özgüven hikayesinin kahramanı “I kiss you – İnternet Mahir”in kendini dünya kadınlarının hizmetine sunması, “who is want to come Turkey, i can invitate, she can stay my home” demesi Fatih Terim’in basın toplantısında kullandığı İngilizce’den ne kadar uzağa düşüyor? E Mahir de işte bize kırık dökük bir İngilizce ama sonsuz bir özgüvenle “benden çok var, neden buna şaşırıyorsunuz” diyor...

SINIRSIZ ŞUURSUZLUK
Rahatsızlık veren bu insanların kendine güveni ve etraflarında yarattıkları özgürlük çemberi mi acaba? Zira şuursuzlukta sınır tanımayan Recep İvedik, Borat gibi tipler sıfır beden kompleksleriyle özgürlük alanlarını genişletiyor. Bu karakterlerin lobi faaliyetlerini herhangi bir danışmanlık firması değil, halklar yürütüyor.
İnsanların sabır ve sinir sınırlarını zorlayan bu yeni kahramanlar, “aman politik-kibar-tatlı şeker fıstık olayım da herkes beni sevsin” derdi taşımıyor, ciddiyet ve saygınlık kelimeleri onların kitabında yok ve bunları dert etmedikleri için, “top benden kurallar benden” diyor. Bardağın dolu tarafına bakarsak, kendileriyle beraber halkları da, her gün yanından geçerken ayakkabınızın ucuna doğru tüküren, iç çamaşırını pantolonunun üzerinden düzelten, köprü trafiğinin açılmasını burnunu karıştırarak bekleyen insanlara yaklaştırıyor ve belki de barıştırıyor!
Bu karakterlere sinirlenmeden önce, onlara biraz daha yaklaşıp bakmakta fayda var, zira evimize gelen temizlikçi kadın şarja şarz derse, biz de bunu arkadaşımıza anlatıp gülersek çok ayıp oluyor...

LEVENT KIRCA Komedyen
Sinema adına olumlu buluyorum

Recep İvedik filmine karşı değilim. Karşı olsaydım Cem’in A.R.O.G’u da beni rahatsız ederdi. Kendi imkanlarıyla film yapıyorlar ve bir şekilde seyirci topluyorlar. Sinema adına olumlu buluyorum. Yeri geliyor, Cem’e de, Beyaz’a da, Şahan’a da gülüyorum. Ağlatmak için zeka gerekmiyor, güldürmek için zeka gerekiyor.

DEMET AKBAĞ Aktris
Asla oynamam

Kendi adıma konuşayım, böyle bir filmde asla rol almazdım. Recep İvedik filmi için her kültür seviyesinden insan ‘İzledim ve çok güldüm vallahi’ diyor. Buna söylenecek fazla bir şey yok. Çünkü beni ticari anlamda başka şeyler mutlu ediyor. Şahan böyle bir şeyi tercih etti. Sonuçta kendisinin en ciddi ödüllere aday olacağım, yarışmalara katılacağım diye bir iddiası da yok.

SALİH KALYON Oyuncu
Çok eğlendim, çok da güldüm

Toplumda böyle magandalar çok var. Şahan da bu magandaları anlatmış. Ben “Recep İvedik”i çok beğendim. İzlerken çok eğlendim, çok da güldüm.

YILMAZ ERDOĞAN Yazar - oyuncu
İzledim ve güldüm

Bizim işimiz eleştirmek değil. Ben izledim ve güldüm. Güldürme maksatlı yapılmış bir filmdir ve güldürmüştür.

EZEL AKAY Yönetmen
Bize müstehak

Recep İvedik, bize müstehak bir karakter. Yaptığı her şeyle bizim adab-ı muaşeret diye bildiğimiz, o büyük ideolojide sarsıcı bir etki yaratıyor. Türk insanı nefret ettiği her şeyi orada gördü. Kimi “Allah’a şükür ben böyle değilim” diye sevdi, kimi gıcık olduğu bütün elit ve sosyetik şeylerle dalga geçtiği için sevdi, bunu unutmamak lazım. Herhangi bir karakter değil o, saldırgan bir karakter. Bizim iyi, güzel, hoş bulduğumuz her şeye saldırıyor. İçine etti yani herkesin.

NİLGÜN BELGÜN Tiyatrocu
Tarzım değil

Ne ilkini ne de ikincisini izledim. Benim tarzım değil. Eleştirmiyorum da. Çünkü halk sevmiş. Herkesin bir yaşam biçimi var, benim yaşam biçimime uygun değil. Bu tarz filmlerde de tarzım olmadığı için rol almam.

H2

23 Şubat 2009 Pazartesi

Milyoner'lerin Gecesi!


81. Oscar ödülleri kırmızı halı bölümüyle başladı. Bu sene yıldızların sadeliği, abartısız seçimleri dikkat çekiciydi. Her sene gördüğümüz yüzlerden çok farklı bir film ekibi özellikle kalabalık oluşu ve heyecanıyla dikkat çekiyordu. Gecenin en iddialı ekibi olan Slumdog Millionaire'nin ekibinden bahsediyoruz. Yönetmen Boyle, başaktörleri ve küçük oyuncularıyla kırmızı halının en renkli grubunu oluşturuyordu. En baştan itiraf edelim, Benjamin Button'ı ve diğer adayları başarılı bulmakla birlikte, kalbimiz Slumdog Millionaire için atıyordu.

Hugh Jackman'ın açılış şovu, aday filmlerin temalarından oluşan gösterisi son derece eğlenceliydi. Gecede her dal için ayrı, özgün bir şov hazırlanmış olması da dikkat çekiciydi. Her dal filmlerin yapım süreçlerine göre sahnede yerini aldı.

Hollywood Penelope Cruz'a olan aşkını, Woody Allen filmindeki yırtıcı oyunculuğunu ödüllendirerek resmileştirmiş oldu. Milk'in cesareti en iyi senaryo ödülü ile karşılandı. Senaristin eşcinsellik konusundaki konuşması ise şüphesiz tarihe geçti. Milyoner'e ilk ödül uyarlama senaryo dalında geldi.

Muhteşem Wall.E herkesin beklediği gibi, Oscar ödülünün sahibi oldu. Bu ödülü sadece filmdeki şirin aşkın değil, animasyon sanatına olan derin ve sabırlı aşkın da getirdiğini söylemek lazım.

Benjamin Button, En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Makyaj ve En İyi Görsel Efekt dalındaki ödüllere kolayca ulaştı. Şüphesiz En İyi Görüntü de son derece önemli bir dal ve bu dalda ödülü kazanan Slumdog Millionaire oldu. Filmdeki renkli duygular filmin görüntülerinde de karşılığını buluyordu. Tıpkı zengin seslerin ses miksajı, şarkı ve müzik ödülünde karşılığını bulması gibi. Filmin keyifleri müzikleri geceyi de renklendirdi.

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü artık hayatta olmayan Heath Ledger aldı. Ödülü alan ailesi oldu ve mirası gecede büyük alkış aldı. Hüzün ve sevinç bir aradaydı. Bir gözümüzden sevinç, diğerinden hüzün gözyaşları aktı.

Man on Wire belgeselinin hayranıyız ve belgesel dalında Oscar ödülü almasına ve ödül konuşmasına çok sevindik. Dileriz bu inanılmaz hikaye vizyonda kendine yer bulur.

Slumdog, En İyi Kurgu ödülünü alarak, en önemli ödülün de ipucunu vermiş oldu.

Yabancı dildeki Oscar ödülünün sonucu şaşırtıcıydı; Departures'ı aldığı ödülün ardından daha çok merak etmeye başladık!

En İyi Yönetmen; sahneye zıplayarak gelen Danny Boyle oldu. Yönetmeni doksanlardan beri çok seven Beyazperde ekibi olarak gerçekten çok sevindik. Ama Fincher'da iyiydi, hakkını yemeyelim.

En İyi Kadın Oyuncu ödülünü, Kate Winslet aldı. Sean Penn ise güreşçiyi bile yenerek En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Gecenin bir başka sürpriziydi. Eşcinsel evlilikleri yönünde destekleyici bir konuşma yaptı usta oyuncu. Politika yapmayı da ihmal etmedi ve ülkesinin yeni başkanına selam yolladı!

En İyi Film ödülünün sonucu belli değil mi? Hemen altta:

FİLM
Slumdog Millionaire
Milk
Frost/Nixon
The Curious Case Of Benjamin Button
The Reader

YÖNETMEN
Danny Boyle (Slumdog Millionaire)
David Fincher (The Curious Case Of Benjamin Button)
Ron Howard (Frost/Nixon)
Stephen Daldry (The Reader)
Gus Van Sant (Milk)

SENARYO
Dustin Lance Black - Milk
Martin McDonagh - In Bruges
Courtney Hunt - Frozen River
Mike Leigh - Happy-Go-Lucky
Andrew Stanton, Jim Reardon, Pete Docter - Wall-E

UYARLAMA SENARYO
Eric Roth, Robin Swicord - The Curious Case Of Benjamin Button
Peter Morgan - Frost/Nixon
John Patrick Shanley - Doubt
David Hare - The Reader
Simon Beaufoy - Slumdog Millionaire

ERKEK OYUNCU
Frank Langella (Frost/Nixon)
Sean Penn (Milk)
Mickey Rourke (The Wrestler)
Brad Pitt (The Curious Case Of Benjamin Button)
Richard Jenkins (The Visitor)

KADIN OYUNCU
Anne Hathaway (Rachel Getting Married)
Meryl Streep (Doubt)
Angelina Jolie (Changeling)
Kate Winslet (The Reader)
Melissa Leo (Frozen River)

YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Heath Ledger (The Dark Knight)
Josh Brolin (Milk)
Philip Seymour Hoffman (Doubt)
Robert Downey Jr. (Tropic Thunder)
Michael Shannon (Revolutionary Road)

YARDIMCI KADIN OYUNCU
Amy Adams (Doubt)
Penelope Cruz (Vicky Cristina Barcelona)
Marisa Tomei (The Wrestler)
Viola Davis (Doubt)
Taraji P Henson (Curious Case Of Benjamin Button)

ANİMASYON
Bolt
Kung Fu Panda
Wall-E

YABANCI DİLDE FİLM
The Baader Meinhof Complex
Revanche
Sınıf
Departures
Waltz With Bashir

BELGESEL
The Betrayal (Nerakhoon)
Encounters at the End of the World
The Garden
Man on Wire
Trouble the Water

KISA BELGESEL
The Conscience of Nhem En
The Final Inch
The Witness
Smile Pinki

SANAT YÖNETİMİ
Changeling
The Curious Case of Benjamin Button
The Dark Knight
The Duchess
Revolutionary Road

GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ
Changeling
The Curious Case of Benjamin Button
The Dark Knight
The Reader
Slumdog Millionaire

KOSTÜM TASARIMI
Avustralya
The Curious Case of Benjamin Button
The Duchess
Revolutionary Road
Milk

KURGU
The Curious Case of Benjamin Button
The Dark Knight
Frost/Nixon
Milk
Slumdog Millionaire

MAKYAJ
The Curious Case of Benjamin Button

The Dark Knight
Hellboy 2

MÜZİK
The Curious Case of Benjamin Button
Defiance
Milk
Slumdog Millionaire
Wall-E

ŞARKI
Wall-E-down to earth
Slumdog Millionaire-jai ho
Slumdog Millionaire-o saya

SES KURGUSU
The Dark Knight
Iron Man
Slumdog Millionaire
Wall-E
Wanted

SES MİKSAJI
The Curious Case of Benjamin Button
The Dark Knight
Slumdog Millionaire
Wall-E
Wanted

GÖRSEL EFEKT
The Curious Case of Benjamin Button
The Dark Knight
Iron Man

13 Şubat 2009 Cuma

Inglorious Basterds

Enzo Girolami Castellari‘nin kült filminin yeniden yapımı olan İsimsiz Kahramanlar (Inglorious Basterds), Quentin Tarantino'nun Cannes'a yetiştirmeye çalıştığı son projesi.

Brad Pitt filmde Aldo Raine rolüyle Yahudi askerleri nazilere karşı örgütleyecek. Kadroda ayrıca Diane Kruger, Mike Myers, Samuel L. Jackson ve Michael Fassbender gibi usta oyuncular var. Beklenen fragmanı aşağıda izleyebilirsiniz:

19 Ocak 2009 Pazartesi

Blade Runner


Blade Runner {Bıçak Sırtı}

- Karanlık Bir Gelecekte -

Bilim-Kurguyu çok severim ve “Blade Runner” filmini irdelemeden önce çok düşündüm. Stanley Kubrick’ten “2001: A Space Odyssey” mi yoksa Ridley Scott’an “Blade Runner” mı diye. Açıkçası “2001: A Space Odyssey” çok daha cazip gelirken “Blade Runner”ı neden izlemediğimi ve bu zamana kadar bu filme neden bu kadar önyargılı yaklaştığımı düşündüm. Bu bilim kurgu başyapıtı son kurgusu ile 64. Venedik Film Festivali'nde son derece ilgi çekici bir programla izleyicilerin karşısına çıktığını ve festivalin merakla beklenen "Geceyarısı Filmi" olduğunu duydum. İçimde uyanan bu merak hissi her geçen gün daha da artıyordu ki, İngiltere’nin genetikten evrime kendi alanlarında uzman bilim adamları sinema tarihinin kült bilim kurgularını inceledi. Aralarında Yıldız Savaşları, Yaratık, Matrix, Terminatör gibi serilerin de bulunduğu film listesinin galibi, 1982 Ridley Scott yapımı Bıçak Sırtı oldu. İkinciliği Stanley Kubrick’in 2001: Uzay Macerası alırken bilim adamları George Lucas’ın Yıldız Savaşları serisinden İmparator’u üçüncü seçti. Peki, Bıçak Sırtı neden en bilimsel film oldu? Sorunun cevabını değerlendirmeye katılan, Londra King College’ın öğretim üyesi hücre biyologu Stephen Miller verdi ‘’Bıçak Sırtı’nda insan nedir, biz kimiz ya da nereden geliyoruz gibi yıllardır tartışılan bilimsel sorulara değiniliyor ve cevap aranıyor’’. Bıçak Sırtı’nın konuyu ne kadar iyi sonuçlandırdığı da bilim adamları için çok önemli değil, önemli olan en iyi soruları sorabilmiş bilim kurgu olmasıymış.

Gelelim filmimize… Günümüzde Oscar’ı ne zaman alacağı hemen her film çektiğinde konuşulan Ridley Scott’ın kuşkusuz en derin filmidir “Blade Runner”. 1982 yapımı film, çekildiğinde gişede tamamen zarar etmiş, pek çok eleştirmen tarafından da iyi eleştiriler almamıştı. Her ne olduysa üzerinden yıllar geçtikçe filmin değeri anlaşılıp, bilim-kurgu sinemasında “kült”ün karşılığı haline geldi. Philp K. Di.k’in “Do Androids Dream of Electric Sheep?” adlı kitabından uyarlanan film; kitabın hayranlarıyla filmin hayranları arasında uzunca süren tartışmalar da süregelmiştir. Filmin vizyona girmesine kısa bir süre kala hayatını kaybeden yazar, filmin senaryosunu okumuş ve Ridley Scott’un kitabın aksine daha Hollywood usulü bir aksiyonun temeline oturttuğu hikâyeyi oldukça beğendiğini açıklamış.

2019 yılında dünyamız bilinmeyen bir sona doğru gitmekte, teknoloji gelebileceği en üst düzeye gelmiştir. Hatta insan kılığında “replicant” adı verilen robotlar üretilmiştir. Bu gelişmiş robotlar insanların yararına kullanılmaktadırlar. Rick Deckard kendisine daha sakin bir hayat kurmak isteyen bir polistir. Bu sırada dünyada başıboş dolanan replicantları “emekliye ayırma” görevi Rick Deckard’a düşer. Blade Runner, Ridley Scott’un en derin filmi diye boşa demedik. Hakikaten çok katmanlı bir yapıya sahip. Hikâyesi bakımından salt bir bilim-kurgu iken, polis memuru Deckard’ın “suçlu”ları arayışı açısından tam bir dedektiflik filmi, kaotik-karanlık atmosferi ve karakterleriyle de tam bir film-noir görünümünde. Atmosfer demişken film, bana göre sinema tarihinde oluşturulan en iyi atmosferlerden birine sahip.

Karanlık-boğucu atmosferi, doğmayan güneşi, hiç durmadan yağan yağmuru, sokaklardaki suçu, dev binaları ve gelişmiş teknolojisiyle “son”a giden dünya tasviriyle tamamen post-apokaliptik bir görünümde. Dünya, her ne olduysa, bildiğimiz dünya olmaktan çıkmakta ABD sokaklarında ABD’liden çok Uzak Doğu’lu dolaşmakta, şehre dev gökdelenler heybetiyle hâkim olmakta ve marka olarak sadece Coca-Cola yer almaktadır. Tüketim toplumu gelebileceği son noktadadır artık. Ridley Scott, hem görsel olarak hem de mecazi olarak karanlık bir dünya tasvir eder. Bu karanlık dünyada, insanlar çaresiz bir şekilde yalnızlaşmış, teknoloji bir bakıma faydalı olacağına onlara zarar verir olmuştur ve etrafa zarar verebilecek replicantlar dünyada dolaşmaktadır. Tamamıyla insan gibi olan bu robotlar, kendi yaratıcılarının peşini düşmüşlerdir. Yaratıcılarına yaşamanın sırrını öğrenmek için peşine düşerler ve sinema tarihindeki en etkileyici yaratıcı-yaratılan ilişkisini izleriz. Replicantların elebaşı Roy Batty ile Rick Deckard arasında nefes kesen bir kovalamaca yaşanır. Ve sinema tarihindeki en şaşırtıcı ve unutulmaz bir final sahnesiyle Blade Runner farkını ortaya koyar. Deckard ile replicant arasında yaşanan diyalog ve filmin kafalarda soru işaretleri bırakan finali tüm filmin anlatmak istediğini açıklar gibi. İnsanlar ne için yaşar? Madem öleceksek neden yaşarız? Hangimiz gerçekten yaşıyoruz ki? Film, bu soruları sorarken geleceğin yalnızlaşmış insanını temsil eden Deckard’ın bir android olan Rachael’e olan aşkını da sorgular. Kokuşmuş bir şehirde umuda dair hiçbir “ışık” yoktur. Ridley Scott’un bu karanlık evreninde.

“Korku içinde yaşamak bayağı bir şeymiş, değil mi? İşte köle olmak da öyle bir şey.” (Roy Batty)

“Öyle şeyler gördüm ki siz insanlar inanamazdınız. Orion’un üzerinde ateş almış saldırı gemileri. C ışınlarının Tannhauser kapısı yanında karanlıkta parlayışını seyrettim. Bütün bu anlar zaman içinde yitip gidecek tıpkı yağmurdaki gözyaşları gibi. Ölme zamanı.” (Roy Batty)

Bana göre gelmiş geçmiş en iyi bilim-kurgu filmi olan “Blade Runner”, bilim-kurgu sineması açısından bir mihenk taşı niteliğindedir. Kendisinden sonra çekilen insan kılığındaki robot filmleri(The Terminator, T2) başta olmak üzere, oldukça karanlık umutsuz gelecek tasvirindeki dedektiflik filmlerine( Dark City, Strange Days) kadar bilim-kurgu türünün birçok alt türüne kaynak olmuştur. Aksiyon olarak da oldukça iyi sahneler barındıran filmde, filmi pek beğenmese de, Harrison Ford kanımca en iyi performanslarından birine imza atmış ve gelmiş geçmiş en “cool” karakterlerden birine hayat vermiştir. Ford’un yanı sıra Rutger Hauer de filmde kendisini adeta aşmıştır ve mükemmel bir performansa imzasını atmıştır. Tüm bunların yanında özellikle atmosfer ve filmin gidişatına bire bir uyuşan Vangelis’in müzikleri filmin etkisini daha da artırır. Özellikle finaldeki bestesi, filmin unutulmaz finalini daha da unutulmaz bir şekle sokar.

13 Ocak 2009 Salı

Slumdog Milionaire

Son zamanlarda izlediğim ve beni etkileyen film yoktu sanırım tabii dün akşam “Altın Küre” ödüllerinde "En İyi Drama", "En İyi Yönetmen", "En İyi Senaryo", "En İyi Müzik" kapan ve onlarca festivalde değişik kategorilerde bol ödüllü “Slumdog Milionaire” dışında! Bir kere filmin senaryosu olağanüstü! Oyunculuk, mekânlar, anlatım şekli ve gizem…

Fakir ama onurlu, aşık ama gözüpek bir gencin müthiş yarışma serüvenini ve yaşamını anlatan Slumdog Millionaire aldığı ve alacağı tüm ödülleri hak eden bir film. Senaryo ödülü alması çok önemliydi. Hızlı Hint müzikleriyle Müzik dalında da rakiplerini geride bıraktı. Ama şüphesiz büyük ödüller sonra geldi: Danny Boyle, müthiş gözünü Bombay'a taşıyarak yönetmen ödülünün sahibi oldu. En İyi Drama ödülü de geldi.

Jamal Malik Mumbai'nin gecekondu mahallelerinden birinde yaşayan 18 yaşında bir yetimdir. Hindistan'da katıldığı bir bilgi yarışmasında 20 milyon rupe kazanmasına sadece bir adım kalmıştır.

Şovun o gecelik bitmesinin ardından Jamal, eğitimsiz olan birinin bu kadar büyük başarıyı ancak hile yoluyla gösterebileceğinden şüphelenilip tutuklanır. Ama yarışmadaki her sorunun cevabıyla o gece Jamal'ın inanılması zor gerçek hikayesi ortaya çıkacaktır. Fakat sadece bir soru gizemini korur...

4 Altın Küre Ödüllü, 15 ödül ve 11 adaylığı olan film, IMDB'nin top 250 listesinde

Limon Ağacı (ETZ LIMON)

16 Ekim Perşembe, 13.30 LİMON AĞACI (ETZ LIMON)... Film Ekimindeyiz! Arkadaşım sağ olsun yurtdışında olduğum için bilet alamamıştım. İki tane biletinin birini benimle paylaştı. Gerçekten festivale her sene yoğun talep oluyor. Film'de güzel filmdi gerçekten Filistin ev İsrail münakaşasını mizahi dille anlatan başarılı film. Bol ödül aldığını da sonradan öğrendim. Tavsiye ederim efendim... Filimin konusu şöyle ki;
İsrail ve Filistin arasındaki duvarın İsrail tarafına, İsrail Savunma Bakanı için bir villa inşa ettirilir. Bu inşaatın sonucunda Filistinli dul bir kadın olan Selma'nın limon bahçesi, ulusal güvenliği tehtid edici unsur olarak tanımlanıp bahçenin ortadan kaldırılması kararına varılır.

Bunun üzerine Selma hakkını aramak için bir avukat tutar. Limon bahçesini kaybetmemek için savaş verirken Selma, avukatına aşık olur. Bu sırada davası da uluslararası bir boyut kazanıyordur ve Selma'nın hayatı her geçen gün daha da karışıyordur.

2008 yılında Berlin Film Festivali'nde dünya promiyeri gerçekleştirilen Limon Ağacı, Panorama İzleyici Ödülü 'nün de sahibi olmuş ironik ve iyimser bir dramdır.

12 Ocak 2009 Pazartesi

Gauchos De Acero

Youtube'un son ünlülerinden. Arjantinli “Gauchos De Acero” beni hayrete düşürdü. Bacak kadar veletler, Iron Maiden, Black Sabbath, Sepultura çalıyorlar. Biz daha üniversite birden beri kendi grubumuzu kuracak, konsere çıkmakmışız da... Bravo “Gauchos De Acero”!
· “gaucho” İspanyolca, gözü açık, kurnaz, kıvrak zekâlı anlamına gelen bir kelimedir.
Emilio (gözlüklü olan) şu an 16 yaşında, Agustin (13) ve Martin (12) ( pokemon tişörtlü olan) yaşındalar.

Bazı youtube videoları şu adreste;
Blues Jam; http://www.youtube.com/watch?v=2--fx8bmjo4
Sepultura - Refuse/Resist; http://www.youtube.com/watch?v=tvitcfagr6w
Iron Maiden - The Trooper; http://www.youtube.com/watch?v=s_4agxtho7w
Black Sabbath - Paranoid; http://www.youtube.com/watch?v=_fb-nwtazb8
Slipknot - Sic (maske olayı eğlenceli olmuş); http://www.youtube.com/watch?v=fuwvuosxmty
Iron Maiden - Hallowed Be Thy Name; http://www.youtube.com/watch?v=kqz3rgp7mge
Soda Stereo (Arjantinli bir rock grubu)- Musica Ligera; http://www.youtube.com/watch?v=xaowh-j9oc8
Emilio'nun gitar solosu 2005 yılında 13 yaşındayken; http://www.youtube.com/watch?v=s-zzqjob5xy
Emilio davul solosu; http://www.youtube.com/watch?v=chicnzzbfwq
Emilio başka bir davul olayı; http://www.youtube.com/watch?v=gx6wr8e_gxw
Obra La Biblia - vox de lai guerra (küçüklükten beri dinledikleri bir grup); http://www.youtube.com/watch?v=72gm5zs_2t0
Pappo - Sucio y Desprolijo ; http://www.youtube.com/watch?v=b6eobndhbq4
Gauchos - cosquin rock metal festivalinde pappo grubunun sucio y desprolijo şarkısını cover olarak çalarken; http://www.youtube.com/watch?v=v9rjvmpsjq4
V8 - Destruccion; http://www.youtube.com/watch?v=oipa1rw2nlo
Horcas - Tus Hijos; http://www.youtube.com/watch?v=exgok1xpawu

web siteleri; http://gauchosalta.blogspot.com/
http://www.myspace.com/gauchosdeacero
Burdan grup ile ilgili fotoğraflara ve kritiklere ulaşabilirsiniz.

10 Ocak 2009 Cumartesi

Tom Cruise ‘Valkyrie’ ile dönüyor

Dünyanın en fazla kazanan sinema oyuncularından Tom Cruise son yıllarda sinema kariyerinden çok bağlı olduğu ‘Scientology Tarikatı’yla gündeme geliyordu. Ben Stiller’ın bol Hollywood yıldızlı filmi ‘Tropik Fırtına/ Tropic Thunder’daki konuk oyunculuğunu saymazsak sinemalara en son ‘Arslanı Kuzulara/ Lions for Lambs’ ile uğrayan Cruise, bir buçuk yıl aradan sonra, Bryan Singer’ın merakla beklenen son filmi ‘Valkyrie’ ile beyazperdeye dönüyor. Gösterimi daha önce birçok kez ertelenen film, ilk gösterimini 26 Aralık’ta yapıldı.



İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’e düzenlenen başarısız bir suikastın perde arkasını anlatan filmde, Cruise, ana karakter Claus von Stauffenberg’i canlandırıyor.
Film çekimler sırasında Alman Hükümeti tarafından protesto edilmiş ve Berlin’de yapılacak çekimlerinin bir kısmı askıya alınmıştı. Yönetmen Singer daha sonra Alman Savunma Bakanlığı’ndan aldığı izinle çekimlere devam etmişti.

‘Valkyrie’de Cruise dışında Eddie Izzard, Tom Hollander, Bill Nighy, Thomas Kretschmann, Terence Stamp, Tom Wilkinson, Kenneth Branagh, David Bamber gibi çok önemli oyuncular da yer alıyor.

En son Micahel Mann imzalı 2004 yapımı ‘Collateral’ filmindeki performansıyla olumlu eleştiriler alan Cruise’un ‘Valkyrie’ ile iyi bir performans sergilediği öngörülüyor.


Yönetmen Singer, ilk çıkışını 90’ların unutulmaz filmi ‘Olağan Şüpheliler/ The Usual Suspects’ ile yaptı. Daha sonra ‘X-Men’ ve ‘X2’ ile olumlu eleştiriler alan Singer son olarak ‘Superman Returns’u yönetmiş ve önceki filmlerine göre, film daha vasat bulunmuştu. Son yirmi yılın en usta yönetmenlerinden kabul edilen Singer, bir sonraki Superman filmi için hazırlıklara başladı.

Last.fm Nedir? Yenir mi?

Last.fm Player
“Müzikte sosyal devrim!”
Hiç düşündünüz mü, internetin günümüzde bu kadar çok tutulmuş olmasının ve gerekli görülmesinin nedeni nedir diye? Bu sorunun bence iki cevabı var: Birincisi, insan hayatını kolaylaştırıcı etkisi; ikincisi ise insan ihtiyacı olan paylaşım! Bugün birçok kaliteli paylaşım siteleriyle karşılaşıyoruz. İnternet artık her türlü paylaşımın göz bebeği haline geldi. Aklınıza her ne konu geliyorsa, onun paylaşımını -çoğunlukla- internette görebiliyoruz. İletişim olsun, alışveriş imkanları olsun, arkadaşlıklar olsun.
Bir de bu paylaşım konularının çeşitli türleriyle karşılaşıyoruz. İnsanlar artık öyle fikirler üretiyorlar ki, “Kullanıcıların gönderdiği resimlerle hiç vazgeçemeyeceği bir oyun sitesi tasarlayalım” gibi saçma görünen fikirlerle devasa sosyal siteler ortaya çıkartıyorlar (şuan öyle bir site yok sanırım, yeni uydurdum zaten). Bu sitelerden biri de http://www.lastfm.com.tr (Sitenin asıl adresi http://last.fm; bu da demek oluyor ki site, evrensel bir site).

Yazılım incelemesi beklerken site incelemesiyle mi karşılaştınız ? İşin doğrusu, last.fm player, bu sitenin bir yazılımı. Fakat yazılımı anlayabilmeniz için önce sitenin ne işe yaradığını, amacının ne olduğunu bilmek gerekir. Amacı anlatırken zorlanacağım gibi; ama lütfen anlamaya çalışın! Eğer last.fm bugün benzer proje olan Audioscrobbler'den destek alıyor ve onbinlerce üyeye sahipse, sitenin kullanıcı için güzel bir amacı da var demektir.
Last.fm Nedir?

Bir müzik önerme sistemi olan last.fm'i ilk olarak internet üzerinden yasal bir radyo hizmeti olarak düşünün. Fakat diğer radyo hizmetlerinden farklı olarak, şarkı aralarında reklam olmuyor, geveze radyo sunucularını da dinlemek zorunda kalmıyorsunuz. İstasyonunuzu sanatçı ismi veya etiketine göre seçebiliyorsunuz. Ayrıca, dinlediğiniz parçalar kullanıcı profilinize yansıtılıyor ve en çok neler dinlediğinize göre analiz ediliyor. Daha sonra, dinlediğiniz şarkılara veya tarzınıza göre diğer last.fm üyeleriyle tanışabiliyor, onları arkadaş listenize ekleyebiliyor; arkadaşlarınızın kişisel sayfalarına yorumlar yazabiliyor ya da onların sizin sayfanıza ve günlüğünüze bir şeyler yazmasını sağlayabiliyorsunuz. Eğer internet siteniz varsa, last.fm listelerini sitenize ekleyebiliyorsunuz, bu listeler (cici deniyor) sayesinde sitenize girenler, sizin en son dinlediklerinizi, dinleme listenizi görebiliyor veya sizin çoğunlukla dinlediğiniz şarkılardan oluşan radyo istasyonunuzu dinleyebiliyor ve saire.



Bence Last.fm'in bu özelliklerinin yanında en çok ilgi çekeni, müzik hazinenizin gelişmesi. Müzik çevrelerinde olası bir diyalogdur:
- Fools Garden'in Lemon Tree'si nasıl abi, biliyorsundur onu
- Biliyor muyum yo bilmiyorum ne ki o yenir mi?
- Abi yuh yani müzisyen adamsın, nasıl bilmezsin...
Sanki müzisyen adam her türlü grubu bilir, bilmek zorundadır gibi iğrenç bir tartışmanın içinde bulursunuz kendinizi. Ama bilmiyor olmak ayıp değil, öğrenirsiniz sorun değil. İşte bu durumda yardımımıza ilk koşan last.fm player! Sanatçı ismi veya etiket girin ve dinlemeye (öğrenmeye) başlayın

Last.fm'e üyelik

Merak etmeyin, herhangi bir foruma veya siteye üye olur gibi üye olacaksınız. Ama dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var. http://www.lastfm.com.tr sitesine ilk girdiğinizde site hakkında birkaç bilgi öğreneceksiniz. “Kayıt yaptırıp profil alın” linkine tıkladıktan sonra üye olun ve hesabınıza girin. Kullanıcı ayarlarına girin ve aşağıdakilere dikkat edin:

* Genel sekmesinden saat kuşağı ve ülkeyi mutlaka doğru olarak ayarlayın! Şarkıları skroplarken saat farkı nedeniyle dinlediğiniz şarkıların üye hesabınızda görünmemesi gibi bir problemle karşılaşabilirsiniz. Skroplamanın ne demek olduğunu ileride anlayacaksınız.
* Eğer internet bağlantınız zayıfsa, Web Sitesi sekmesinden Görünüm Tercihleri'nde “Daha az resim, lütfen”'e çentik atın.
* Diğer kişisel bilgilerinizi ve tercihlerinizi doğru olarak girmeye özen gösterin. Bu hem arkadaşlarınızı ararken size kolaylık sağlayacak, hem de tercihlerinize göre hizmet eden bir siteyle karşılaşacaksınız.

Evet, üyeliğiniz ve ayarlarınız bu kadar Şimdi sıra geldi last.fm player'i tanıtmaya.
Last.fm Player Ne İşe Yarar?


Programı depomuzdan çekip kurun. Çalıştırdığınızda ilk olarak sizden last.fm üyelik bilgileriniz istenecek. Bu bilgileri girdikten sonra bir karşılama mesajı göreceksiniz ve sizden sanatçı ya da etiket ismi girmenizi isteyecek.



Girdiğiniz zaman program isteğinize göre bir radyo istasyonu açıyor ve istasyonda çalan şarkıları dinlemeye başlıyorsunuz, baştan sona kadar! İyi de böyle bir şey nasıl yasal olabiliyor? Bir radyo nasıl yasal bir şeyse öyle yasal oluyor. Normal radyolarda olduğu gibi şarkıları seçemiyorsunuz; ama beğenmediğiniz bir şarkı çaldığında değiştirme hakkınızın olması gibi bir avantajı var.



Programın menüsünü bir gözden geçirelim:

* Profilim: Last.fm hesap bilgilerinizi burada görebileceksiniz. Profil resminiz, istasyonlarınız; son çaldıklarınız, sevdikleriniz, engelledikleriniz, etiketleriniz ve dahası..
* Tavsiye: Dinlediğiniz şarkıları last.fm arkadaş listenizdeki arkadaşlara tavsiye edebilirsiniz.
* Etiket: Dinlediğiniz şarkıları etiketleyebilirsiniz. Mesela Dream Theater'in Home şarkısına “bomba şarkı” diye bir etiket pek güzel olur
* Sevdim: Şarkı hoşunuza gittiyse buna mutlaka tıklayın. Şarkı sevdiğiniz şarkılar listesinde görünmeye başlayacak ve “istasyonları(m)”dan “sevdiğim parçalar”ı seçerseniz, “sevdim” diye işaretlediğiniz veya işaretlediğinize benzer şarkılar çalmaya başlıyor.
* Engelle: Şarkıyı beğenmediyseniz engelleyin ki bir daha o ve benzeri şarkılar çalmasın. Engelledikleriniz engellenenler listesinde görünecek.
* Dur: Buna tıkladığınızda şarkıyı değil, istasyonu durdurmuş oluyorsunuz.
* Geç: Ama buna tıkladığınızda istasyonu değil, şarkıyı geçmiş oluyorsunuz

Last.fm player'da bir istasyon açtıktan sonra çalan şarkı hakkında bilgi edinebiliyorsunuz: Şarkı, albüm ve grup ismi; etiketler, benzer sanatçılar ve şarkıyı en çok dinleyen last.fm üyeleri.
Last.fm player Bunlardan mı İbaret?

Değil. Sitemize ve profilimize geri dönelim. Arkadaş aramak, onları arkadaş listenize eklemek veya davet etmek için sitenin üst tarafında yer alan “Kullanıcılar” sekmesini kullanın. Teklifinizi kabul eden arkadaşlar Last.fm Player'da görünecekler. Daha sonra, last.fm player'dan şarkı önerisinde bulunmak istediğinizde arkadaş listenizi kullanabilirsiniz. Bu arada sitede arkadaş gruplarına katılabilir, siz de grup kurabilirsiniz.



Dinlediğiniz parça bilgileri sizin üye hesabınıza kaydediliyor demiştim. Herhangi bir last.fm üyesinin sayfasına girdiğinizde yan tarafta sizinle müzik zevki bakımından uyumunuzu ölçen bir istatistik göreceksiniz. Kafa denginizi bulmak için çok yararlı. Fakat Last.fm, diğer taraftan komşularınızı da belirleyebiliyor. Yani sizin yerinize müzik zevkinizin çok iyi olduğu arkadaşları buluyor. Last.fm player'da Komşularım istasyonunu açarak onların müzik zevkine göre şarkıları dinleyebilir ve Profilim başlığında yer alan Komşularım seçeneğinden en çok 50 komşunuzun üye isimlerini liste halinde görebilirsiniz.

http://www.lastfm.com.tr/user/orkhano

9 Ocak 2009 Cuma

Domino


Fazla Sanatsal başlıklı yazılarımda sizinle uçuk kaçık fotoğraflarımı paylaşacağımı söylemiştim… Şimdi gelelim dominolara. Domino çocukluğumdan buyana severek oynadığım salon oyunudur. Sizinle paylaşacağım fotoğrafımı da bilgisayarınıza wall yapabilirsiniz. Fatih arkadaşıma teşekkür ediyorum gerçekten yine güzel iş çıkarmış ve bazılarımız bu “gizemli” oyunla ilgili hiçbir şey bilmiyor ya da sadece ismini duymuşlukları vardır. Sizler için dominonun kısa tarihini ve nasıl oynanacağını da anlatayım.
Domino, iki ya da daha çok kişi arasında "pul", "kart", "domino" gibi adlar verilmiş 28 tane dikdörtgen, yassı taşla oynanan bir salon oyunudur. Her taşın bir yüzü enlemesine çizgiyle ikiye ayrılmış ve üzerine sayılar tıpkı zarda olduğu gibi, boş kareyle belirtilen 0-0 'dan 6-6 'ya kadar noktalarla işaretlenmiştir. Oyunda amaç uç sayıları ortak olar taşları eşleştirerek dizmektir. Örnek verilecek olursa, 6-1 taşı ile 1-5 taşı, birler uç uca gelecek biçimde konulur.

3. yüzyıl'da ilk olarak Çin'de oynanmaya başlanan dominonun Avrupa'ya gelişi 18. yüzyıla rastlar. Toplam 28 taşla oynanır. Her oyuncu 7 taşla başlamaktadır. Kalan diğer taşlar Banka'da kalır. Eğer oyuncun elinde, oynayacağı taş yoksa, Banka'dan taş çekebilir. Domino oyunun başlangıcında, elindeki en yüksek çifte taş bulunan oyuncu birinci oynar. Her oyuncu tahtaya (masaya) taş koyarak oyuna katılır. Oyuna yeni taş sadece yerdeki karşılıklı taşa konabilir.

Örneğin, ilk oyuncu 4:1 oynadıysa, sonraki oyuncunun koyacağı, taşın bir yanında 4 ya da 1 bulunması gerekmektedir. Eğer oyuncunun elinde koyabileceğı taş yoksa, Banka'dan taş çekmesi gerekir. Sonra sıradaki oyuncu oynar. Banka'da taş kalmadıysa ve oyuncu oynayamaz'ise sırasını kaçırır. Oyun biter nezaman oyuncular'dan birisi 7 skor kazanır (skor verililr her kazanılan dönge için). Nezaman bir oyuncu ya da bir takım kazanırsa 50, 100, 250 veya 500 skor oyun bıter ve skoru yapan oyuncu ya da takım oyunu'da kazanmış olur.

Issız Kedim

Evet, uzun zaman oldu bu filmin hikâyesini duyalı. Bazı arkadaşlarım iki, bazıları üç-beş kere izlemelerine rağmen bu filmden doyamadıklarını söyleyip, övüp bitiremiyorlardı. Bende inat ettim izlemeyeceğim dedim! Neyse uzun zaman olmuştu zaten sinemaya gitmeyeli. En son Film Ekiminde “Limon Ağacını” izlemiştim sinema’da. Adından da beli olduğu gibi Ekimden bu yana sinemada herhangi bir film izlememiştim. Bu sinema hasretini yeni yılda doğru kişiyi bulup da elinden tutup sinemaya götüreceğim güne kadar beklediğimi düşünüyorsanız haklısınız öyle oldu ama gidip de onunla duygusal bir film çekeceğime, salya sümük akıtacağımıza korkunç bir filmde bana daha sıkı sarılmasını düşünüyordum. Yâda komik bir filmde içtiği kolasını gülerken suratıma püskürtmesini… Neyse saat 20.10 seansına uygun bulduğum Issız Adam için bilet aldığımda filmin hikâyesini ve film üzerine yapılan yorumları artık nerdeyse ezberlemiş durumdaydım. Film başladı ve bitti ama yanımdaki teyze o kadar ağladı ki, bir an benim de gözlerim dolmuştu… Filmde Alplerin “Ayrılmak istiyorum” dediği ana kadar her şey güzeldi özellikle yemek sahnesi. Ha unutmadan söyleyeyim, filim sevişmesini bilemeyenler için de bir kaç ipucu veriyor. Türk insanının damarından giren yönetmenimiz “Babam ve Oğlum” üzerine “Ulak” yaptı baktı ağlamıyor millet üzerine romantik bir şey yapalım dedi. Ağızdan ağza dolaşan “halk arası reklam” derim ben buna ki, filmi yeni bir rekora götürüyor sanırım. 159 sinema salonunda 9 haftadır 2.143.420 izlenen filme biz de katkıda bulunduk… gnctrkcll’i de ailece seviyoruz bu arada! Film başladı ve bitti… Aklımda kalanlar o döneme ait güzel şarkılar ve Ada'nın söylediği bir cümle vardı…

''Karda donuyorsun, uyumak tatlı geliyor ama öldüğünün farkında değilsin...”


P.S Filmde sıkılmadan dinlediğimiz şarkıların isimlerini sizinle paylaşma gereği duydum ve o "ünlü" şarkının da klip versiyonunu. İyi seyirler efendim...

Michel Fugain - C'est un beau roman (Fransızca şarkı)
Hümeyra - Tutsana Ellerimi
Nil Burak- Yalnızım Ben
Sezen Aksu - Tükeneceğiz
Anlamazdın 1976 (Ayla Dikmen)


8 Ocak 2009 Perşembe

The Tale of Despereaux

23 Ocak 2009'da ülkemizde gösterime girecek Despero (The Tale of Despereaux) fragmanıyla şimdiden benim çok ilgimi çekti açıkçası. Şimdiden sinema salonlarındaki gelecek programlar arasındaki afişler arasında yerini alan filmin dünya prömiyeri 19 Aralık 2008’de yapıldı. Fragmanı sizlerle paylaşıyorum. Animasyon sevenlerin kaçırmaması gerekiyor. İyi seyirler efendim…



Filmin kısa özeti...
Küçücük bedeni ve kocaman kulaklarıyla gözleri açık doğan Despereaux, diğer farelerin aksine bıçaktan ve kediden korkmayacak kadar cesur ve hayalleri büyük olan bir faredir.

Kendini bir centilmen olarak tanıtan ve macera dolu hikayeleri okumayı öğrenen Despereaux, kendi dünyasının dışını da keşfetmek ister ve bir insan olan Prenses Pea ile arkadaş olur.

Sonunda diğerleri onun yaptıklarından dolayı başlarına bela olacağından korkar ve Despereaux kendi dünyasından sürgün edilir. O da onu beladan kurtaran ve onun gibi dışlanmış kedi Roscuro ile arkadaş olur. Despereaux'un daha okuduğu hikayelerdeki gibi yaşayacak bir hayatı vardır.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Fazla Sanatsal!

Genelde kendi fotoğraflarımı yayınlamayı sevmem ama "fazla sanatsalları" dışında tabii ki de! Hata yeni bir başlık bile oluşturdum "Fazla Sanatsal" diye. Ara sıra uçuk kaçık bir az da ilginizi çekebilecek hiç de fotojenik olmayan tipimle karşınızda olmayı hedefliyorum. Bu arada gördüğünüz bu fotoyu şekilden şekle sokan Fatih arkadaşıma da teşekkür borçluyum. Eline sağlık arkadaşım...



5 Ocak 2009 Pazartesi

Kombi

"Pahalı Doğalgaz Faturası Üzerine Yapılmış Bir Başyapıt..." Evet, arkadaşlar son zamanlar herkesin ortak sorunu sanırım. Sağ olsun devlet "baba" yine dayadı ekstra %25’le faturaları. Sanırım üzerine biz de birer belgesel yaparız artık. Helal be ama hoş olmuş komik olmuş, durum açık ve net. İzleyin, izletin bu çocukları herkese…

3 Ocak 2009 Cumartesi

Samsara (Trailer)



Yapmış olduğumuz kısa filmin, kısa fragmanını blogumda yayınlamak gereksinimini duydum millet! Gerçekten gerçeküstü bir şey olmuş…


Samsara bir döngüdür. Başladığın yere geri dönmek. Ölümle yaşam arasındaki kapılar. Birinci hayattan ikincisine geçiş... İkincisinden üçüncüsüne... Ve bu felsefe üzerine kurulmuş bir çocuğun başından geçen zaman ve rüya karmaşası hikâyesi... Hiç bir yere kaçamazsın çünkü başladığın yere geri döneceksin!

Facebook Grubu

Bardakçı Hoca İşbaşında!

“Cin çıkarmaya çalışan Bardakçı Hoca, bardaklarıyla cin çıkarıyor.” Evet, herkesin bir tarzı var değil mi. Biz de böyle denedik arkadaşlar, piyasaya bu şekilde girmeye çalıştık. Basıldık, masıldık ama yaptık bir şeyler. Cinleri çıkmadı adamın ama hasta iyileşti vallah. Bu olayı canlı yaşamak isteyenler irtibata geçebilirler benimle. Bir seneden uzun bir zaman oldu bırakalı ama sizin için bir güzellik yaparım. Önceden randevu almanız şart. Artık baaayanlar üzerine çalışıyoruz onu da duyurayım buradan. Bu özel haber biraz tiksindirici olabilir ama siz sakın görüntülere aldırmayın bile Bardakçı Hoca bardaklarla nazik davranır bu sizi mutlu eder:)! O bir doktor! Halkın hocası!



Black Cat Production © 2007

Vermeyiz, Alırız!

“Evet, o geceyi iyi hatırlıyorum… Çekimler bittikten sonra sabahın altısında uydum ve 3 saat sonra kalktığımda burun boğaz tıkanmış durumdaydı... Ama “Haymooo” ağabeyimizin müthiş, harikulade ve fevkalade yere göğe sığmayan destansı (God Father gibi bir şey) bir oyunculuk sergilemesinin ardından bu iş büyüdü ve BLACK CAT PRODUCTION stüdyolarında "amatör" bir şekilde kurgulandıktan sonra yılbaşı özel gösterimiyle "HAYMOOO FUN CLUB" üyeleri için gruba sokuldu... İyi eğlenceler ve iyi seyirler dilerim efendim” dedim bir zamanlar… 2007 senesini 2008 senesine bağlayan günlerde. Nerdeyse koca bir sene sonra “Vermeyiz, Alırız” videosunu Şak ve Yudolfun saçma sapan ama hiçbir zaman unutamayacağım “Almancasıyla” sizin beğeninize sunuyorum! Faho abi seni seviyoruz!



Black Cat Production © 2007